BÖLÜM 1.
TARİHSEL KRONOLOJİNİN SORUNLARI
4. “ESKİ MISIR’IN” DOĞRU KRONOLOJİSİNİN TESPİT EDİLMESİNDEKİ ZORLUKLAR
Eski kaynaklardaki kronolojik veriler ile XVII. yüzyılda oluşturulmuş küresel kronoloji arasındaki esaslı ayrılıklar başka dallarda da tespit edilmiştir. Örneğin Mısır kronolojisinin oluşumu pek çok belgenin kronolojik çelişkiler içermesi nedeniyle ciddi zorluklar göstermektedir. Herodot’un ünlü “Tarih’i ile Skaliger’in kronolojisi arasında nasıl bir etkileşim olduğunu bir örnekle gösterelim.
Örneğin, Mısır’ın tarihini sürekli ve birbiriyle ilişkili bir şekilde açıklayan Herodot, Cheops’a Rhampsinitos’un halefi diyor [163], 2:124, s.119. Çağdaş yorumcu, “Herodot Mısır kronolojisinde karışıklık yaratıyor. Rhampsinitos (Ramses II) XIX. hanedanın kralı, (M.Ö. 1345 - 1200 yılları), Cheops ise IV. hanedanın kralıydı (M.Ö. 2600 – 2480 yılları) ” diye Herodot’u hemen düzeltiyor, s. 513, not 136.
Bu, tam 1200 yıllık bir hatadır. Bu rakamın ne anlama geldiğini iyi düşünün: 1200 yıl. Devam edelim. Herodot’a göre Anysis, Asychis’in ardından gelmektedir. [163], 2:136 – 137, s.123. Çağdaş yorumcu yine aceleyle, “burada Herodot, IV. hanedanın sonundan (M.Ö. 2480 yılı civarında) Habeşlerin Mısır’daki hükümranlığının başlangıcına kadar (M.Ö. 715 yılı civarında) sıçrama yapıyor” diye belirtiyor [163], s. 514, yorum 150.
Ama bu 1800 yıllık bir sıçrama. Bin sekiz yüz yıl!
Genel olarak, “Herodot’un krallar kronolojisinin Manethon’un krallar listesindeki krallar kronolojisine uymadığı anlaşılıyor” [163], s. 512, not 108. Genelde Herodot’un kronolojisi Skaliger’inkinden esaslı bir şekilde daha kısadır. Herodot’a göre, bazı firavunlar arasındaki zaman aralıkları Manethon’un gösterdiği aralıklardan bazen bin yıl (!) daha kısadır.
Herodot’un kronolojisi çok sayıda 30–40 yıllık “ufak hata” içermektedir. Ama bunlar sadece Herodot’un “Tarih’ini” Skaliger kronolojisine uydurma girişimleri sonucu ortaya çıkmaktadır. Bu şekildeki birçok örnekten bazılarını aktarıyoruz: Çağdaş yorumcu, “Herodot, Kral Sesostris’i Kral Birinci Psammetih ile karıştırıyor,” diye yazıyor [1639], s.512. Ayrıca, “Pittacus Krezus ile M.Ö. 560 yılında karşılaşamazdı (bu arada, Herodot tarihleri bu şekilde vermememiştir.) çünkü o M.Ö. 570 yılında öldü”, diyor [163], s.502. Herodot’la ilgili bir başka olay hakkındaki yorumları şu şekildedir: “Bu, Herodot’un bir hatasıdır… Solon Krezus ile karşılaşamazdı” [163], s.502.
Ama böyle bir şey nasıl olabilir? Herodot tüm bir sayfayı Krezus ile Solon arasındaki temasların açıklanmasına adamıştır [163], 1:29-31,s.19. Öte yandan, Skaliger kronolojisi bize bu görüşmelerin asla gerçekleşmediğini anlatıyor.
Yorumcular ayrıca, Herodot’u güneş tutulmalarını yanlış tarihlemekle suçluyorlar [163], s. 504, 534, vesaire, vesaire.
Herodot’un gerçekten neyle ilgili yazdığını ”İsa ve “Eski Yunanlıların” Gözüyle Rusya”, “Yermak-Cortes’in Amerika’yı Fethi ve “Eski Yunanlıların Gözüyle” Reform Hareketinin İsyanı” adlı kitaplarda anlatıyoruz.
Kaydedelim ki, birbirine uymayan kronolojik versiyonların içinden birinin seçilmesi kolay değildir. XIX. yüzyılda geliştirilen kısa ve uzun Mısır kronolojileri arasında bir ihtilaf bulunmaktaydı. Günümüzde kısa kronoloji kullanılmaktadır ama yine de içinde bugüne kadar çözülmeyen derin çelişkiler bulunmaktadır.
Büyük Alman ejiptoloğu H. Brugsh, “okuyucu firavunların tarihlerindeki çağlar ve olayların kronoloji açısından kesinlikle tespit edilip edilmediğini merak edip bilgi almak için çeşitli bilim adamlarının yaptığı tablolara başvurduğunda, yeni okulun yandaşlarının firavun yıllarının hesaplanması konusunda öne sürdükleri birbirine zıt fikirler ile şaşkınlıkla karşı karşıya kalacaktır. Örneğin Alman bilim adamları ilk firavun olan Menes’in (Narmer) tahta çıktığı zamanı şöyle belirlemekteler: Boeckh bu olayın M.Ö. 5702 yılına, Unger M.Ö. 5613 yılına, Brugsh M.Ö. 4455 yılına, Lauth M.Ö. 4157 yılına, Lepsius M.Ö. 3892, Bunsen M.Ö. 3623 yılına ait olduğunu öne sürmekteler” diye yazmıştır.
Brugsh, ”uç tarihler arasındaki fark ŞAŞIRTICIDIR” diye devam ediyor, “çünkü fark 2079 yıldır”... Bu konudaki uzmanların firavunların hüküm sürelerinin kronolojiye göre birbirini kovalamasını ve tüm soyların değişme düzenini yoklamak için yaptıkları en esaslı çalışmalar ve araştırmalar EŞANLI VE PARALEL HÜKÜMDARLIKLARIN var olduğunu düşünmek zorunluluğunu ispatlamıştır. Böylece Manetho’nun otuz hanedanının toplam hükmetme süresi önemli ölçüde azalmaktadır. Ejiptolojinin bu daldaki bütün keşiflerine rağmen, rakamlar bugüne kadar (yani XIX. yuzyılın sonunda-A.F.) çok doyurucu olmayan halde bulunmaktadır [99], s. 95 - 97.
Bu durum günümüze kadar da değişmedi. Çağdaş tablolar da Menes’in tahta çıkış tarihini birbirinden farklı bir şekilde değerlendirmektedir, “M.Ö. 3100 yılı civarı”, “yaklaşık M.Ö. 3000 yılı” olarak gibi. Bu “tarih”deki en geniş dalgalanma 2700 yıla ulaşıyor. Başka ejiptologların, mesela Fransız uzmanların görüşlerini ele alınca [544], 6. cilde bkz, durum daha da karmaşık hale gelmektedir. Champollion M.Ö. 5867 yılını, Lesueur M.Ö. 5770 yılını, Mariette M.Ö. 5004 yılını, Chabas M.Ö. 4000 yılını, Meyer M.Ö. 3180 yılını, Andrzejewski M.Ö. 2850 yılını, Wilkinson M.Ö. 2320 yılını, Palmer M.Ö. 2224 yılını veriyorlar v.b.
Champollion’un ‘tarihlemesi’ ile ‘Palmer’in ‘tarihlemesi’ arasındaki fark tam 3643 yıla eşittir. Üç bin altı yüz yıl! Yorum gerekmez.
XIX. yüzyılın sonunda Chantepie De La Saussaye, “Eski Mısır zamanlarını kaplayan karanlığa biraz olsun ışık tutan ejiptoloji SADECE 80 YIL ÖNCE DOĞMUŞTUR” diye yazmıştır [965], s. 95. “Konu uzun zaman boyunca pek az araştırmacının üzerinde çalıştığı bir konu olmuştur... Maalesef, ARAŞTIRMALARIN NETİCELERİ KAMUOYUNA ACELEYLE SUNULDU... Böylece çok sayıda hatalı fikir dolaşıma sokulmuş oldu. Bundan sonra kaçınılmaz ayılma ortaya çıktı, yani ejiptolojiye ilginin azalması ve araştırmaların neticelerine duyulan güvenin kaybı... Mısır kronolojisini kurmak hâlâ imkânsızdır,” diye devam etti [966], s. 97 – 98; [965], s. 95.
Sümer rahiplerinin oluşturduğu krallar listesi ile ilgili daha zor bir durum meydana gelmişti. Meşhur arkeolog L. Wooley, ‘bir bakıma bu, kronoloji tablolarımıza benzeyen tarihî bir temel idi... Fakat maalesef bu liste pek az kullanışlıydı... Krallar listesinin kronolojisi genel olarak “AÇIKÇA MANASIZ”dır [154], s.15. Üstelik hanedanların sıralaması keyfî olarak oluşturulmuş’ diye yazdı [154], s. 107.
Bugün bu listelere atfedilen pek çok eski olay çağdaş arkeolojik verilere uymaz. Sadece tek ama yeteri kadar çarpıcı bir örnek verelim. Yaklaşık olarak M.Ö. üçüncü binyılda, güya çok eski Sümer krallarının Mezopotamya’daki mezarlarının kazılarıyla ilgili bilgi veren meşhur arkeolog L. Wooley bir sürü altın tuvalet takımının bulunduğundan bahsediyor. L. Woolley’in yazdığı gibi, “Ve ansızın en iyi uzmanlardan biri ifade etti ki, bu şeyler Araplar tarafından yapılmış olan M.S. XIII. yüzyıla ait olan eşyalardır (M.S. on üçüncü yüzyıl!!– A.F.). L. Woolley, ‘Ve onu bu hata yüzünden ayıplamak doğru olmaz. Ne de olsa kimse o kadar yüksek ustalığın M.Ö. III. bin yılda var olabileceğini tahmin edemezdi’ diye hoşgörü gösteriyor [154], s. 61.
Maalesef bütün bu eleştirel kavrayışın, başka bir deyişle XIX. yüzyıla–XX. yüzyılın başlangıcına ait olan aşırı eleştiriciliğin gelişmesi, istatistiğe dayanan ve önceki kronolojik özdeşleşmeleri yoklamayı ve tarihleri bağımsız ve objektif şekilde tespit etmeyi mümkün kılan bitaraf metotların o zamanlarda olmaması yüzünden tamamlanamadı.
5. “ANTİK” KAYNAKLARIN TARİHLENMESİ SORUNU
Tacitus ve Poggio. Cicero ve Barzizza. Vitruvius Ve Alberti
Skaliger’in küresel kronolojisinin esası Eski Çağ kaynaklarının kronolojik işaretlerinin analizi yoluyla kurulmuştur. Bunun kökenleri meselesi ilgi çekicidir. Çağdaş historiyografide, “antik” elyazmalarının ortaya çıkışı ile ilgili bir kanıt bulunmamaktadır. Bu eserlerin büyük çoğunluğunun “karanlık çağlar” sona erdikten sonra Rönesans’ta ortaya çıktığı gözlenmektedir. Elyazmaları genellikle buluntuların tarihlenmelerinin eleştirel analizine yardımcı olmayacak şekilde ortaya çıkıyorlardı.
XIX. yüzyılda iki ünlü tarihçi Chochart ve Ross, Cornelius Tacitus’un meşhur “antik” Roma “Tarihi’nin” gerçekte İtalyan hümanist Poggio Bracciolini’nin [21] kalemine ait olduğunu ispatladıkları araştırmalarını 1882–1885 yıllarında ve 1878 yılında yayımladılar[21], [1195] ve [1379]. İlgilenen okuyucularımız bu meselenin detaylı bir şekilde anlatıldığı kitabı [21] inceleyebilirler. Burada sadece kaydedelim ki, fikrimize göre Tacitus’un “Tarih”i orijinalinin düzeltilmiş halidir, yani yine tamamlanmamış ve kısmen taklittir. Öte yandan, “Tarih”te yer alan olaylar yanlış tarihlenmiştir ve zamanda geriye atılmıştır.
C. Tacitus’un kitaplarının bulunmasının tarihi hakikaten pek çok sorunun ortaya çıkmasına neden olmaktadır [21]. Quintillian, Valerius Flaccus, Asconius Pedianus, Nonius Marcellus, Probus’un eserlerini, Cicero, Lucretius, Petronius, Plautus, Tertullian, Marcellinus, Calpurn Seculus ve başkalarının bazı çalışmalarını bulup tedavüle sokmuş olan Poggio’dur. Bu buluntuların ortaya çıkma durumu ve elyazmalarının tarihleme hali hiçbir zaman hiçbir belgede açıklanmamıştır. C. Tacitus’un kitaplarının tarihi ile ilgili daha detaylı bilgiler “Antikçağ Orta Çağ’dır” kitabında, 1. bölümde bulunmaktadır.
XV. yüzyılda meşhur hümanistlerden Manuel Chrysoloras, Gemistos Plethon, Basilios Bessarion ve başkaları İtalya’ya geldiler. Bunlar “eski Yunan düşüncesinin” başarılarını Avrupa’ya ilk defa tanıttılar. Antikçağ’ın bugüne kadar bilinen neredeyse bütün eski Yunan elyazmalarını Avrupa’ya Bizans vermiştir. Otto Neugebauer, “Yunan ilmi ile ilgili bilgilerimizin temelini oluşturan elyazmalarının büyük bölümü, sahipleri öldükten 500 ila 1500 yıl sonra yapılan Bizans listeleri’dir” diye yazmıştır [571], s.69.
Skaliger tarihine göre bütün “klasik Eski Çağ edebiyatı” Rönesans döneminde sadece gün yüzüne çıkmıştır. Araştırmanın gösterdiği gibi, kökenlerinin belirsizliği ve “karanlık çağlarda” belgelenmiş verilerin yokluğu bu metinlerin Rönesans’ın arifesinin öncesinde var olmadığını düşündürüyor [544].
Örneğin, Cicero metinlerinin eksik koleksiyonu denilen metinlerin en eski kopyalarının güya IX–X. yüzyıllara ait eserler olduğu söylenmektedir. Fakat eksik koleksiyonun ilk örneğinin “çok önceden yok olmuş olduğu” hemen ortaya çıkıyor. [949].
XIV-XV. yüzyıllarda Cicero’ya ilgi artmıştı ve “1420 yılı civarında Milanolu Profesör Gasparino Barzizza... riskli bir işe başlamıştı. O, “eksik koleksiyondaki” boşlukları, devamlılığın bekası için (!-A.F.) kendi yazılarıyla doldurmaya niyetlenmişti. Ama işini bitiremeden bir mucize oldu. İtalya’daki ücra Lodi şehrinde Cicero’nun bütün retorik eserlerinin toplu metninin yer aldığı elyazmaları bulundu... Barzizza ve öğrencileri bu yeni buluntuya dört elle sarılırlar, eski (tahminen XIII. yüzyıl–A.F.) yazısını zorla çözerler ve nihayet okunaklı bir kopya oluştururlar.
Bunu izleyen kopyalarla birlikte “toplu koleksiyon” oluşturulmuş olur... Bu arada düzeltilemeyecek şeyler olur. Koleksiyonun ilk örneği, yani Lodi elyazması hiç kimse metnin içerdiği zorluklarla uğraşmak istemediği için gözden düşer ve Lodi’ye geri gönderilir. Ve belge geride hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolur. 1428 yılından beri elyazmasına ne olduğuna dair hiçbir şey bilinmemektedir. Avrupalı filologlar hâlâ bu kaybın yasını tutmaktadırlar [949] s. 387-388.
Bu arada, “Barzizza”’nın ters veya Arapça denilen okunuşu, sesli harf olmadan TsTsRB’ye dönüşmektedir. Bu da, TsTsRNye, yani “Cicero” adının ünsüzlerinin temeline benzemektedir.
Res.1.28 ve res.1.29 numaralı resimlerde Cicero’nun güya XV. yüzyılda yayımlanmış olan bir kitabında yer alan iki eski minyatür veriliyor [1485], s. 162. Res.1.28 numaralı resimde Cicero, “Yaşlılık Üzerine” çalışmasını yazarken soldan resmedilmiştir. res.1.29 numaralı resimde ise “Dostluk Üzerine” çalışmasını kaleme alırken sağdan tasvir edilmiştir.
Burada tipik bir Orta Çağ kurgusu görüyoruz. Hem Cicero hem muhataplarının üstlerinde Orta Çağ elbiseleri var. XV. yüzyıldaki (veya sonraki) minyatürlerin sahibi açıkça Cicero’nun kendisiyle aynı çağda yaşadığından şüphelenmemiş gibi görünüyor.
1.30 numaralı resimde güya XIV. yüzyılın İtalya freskindeki “antik” Cicero’nun daha eski bir resmi verilmiştir. Cicero’nun burada üç elli biri olarak gösterilmiş olması dikkat çekmektedir! Sağ elini kaldırmış ve “işaret parmağıyla” dikkate çağırıyor veya parmaklarını Hristiyan hayır duası için biraraya getirmiş, res.1.31. Cicero sol eliyle büyük bir kitabı tutuyor. Üçüncü eli çenesine dokunuyor ve onun düşünceye daldığını gösteriyor. Belki burada, Cicero’nun tasvirinin farklı varyantlarını deneyip fazla çizilen “başarısız elini” boyamayı unutmuş olan ressamın ihmalkârlığı ile karşılaşıyoruz. Ama farketmek lazım ki, Andrea da Firenze’nin büyük ve muhteşem freski Floransa şehrindeki Santa Maria Kilisesi’nin ünlü İspanya şapelini süslemektedir. Belli ki freskin yapılmasına çok ciddi biçimde yaklaşıyorlardı ve zaten resmin bütün detayları titizlikle düşünülmüş ve denetlenmiştir. Biz burada, aynı resimde zaman içindeki hareketlerin açılımının gösterildiği Orta Çağ “çizgi film” geleneği ile karşılaşıyoruz. Benzer bir yöntem eski Hint sanatında da kullanılmıştır. Örneğin, çok elli Şiva ve başka Hint tanrılarının çok sayıdaki resmini hatırlamak yeter. Ya da burada, XVII-XVIII. yüzyıllardaki reformcuların eski resimleri yeni politika eğilimine göre değiştirdikleri geç redaktörlük düzenlemesinin izleriyle karşılaşıyoruz.
Vakanüvislerin, M.S. XII. yüzyıldaki hangi Orta Çağ kişisini “Cicero” olarak tarif ettiklerini “Orda Rus’unun Başlangıcı” kitabında anlatıyoruz.
Suetonius’un “On İki Sezarın Hayatı” kitabının da ancak yeni kopyaları bulunabilmektedir. Hepsi güya M.S. 818 yılında Einhard’ın elinde bulunan “tek antik elyazmasına” kadar uzanmaktadır [760]. Einhard’ın, “Şarlman’ın Hayatı’nı” yazarken “Suetonius biyografik şemalarını” gayretle tasvir ettiği öne sürülmektedir [760], s.280-281. Bu sözde Fulda elyazması ve bundan çıkarılan “ilk kopyalar” günümüze ulaşmadılar [760], s.281.
Suetonius’un kitabının en eski kopyası güya IX. yüzyılın metni sayılmaktadır. Ama bu kopya ancak XVI. yüzyılda ortaya çıkmıştır. Öbür kopyalar Skaliger tarihinde XI. yüzyıl sonrasına tarihlenmektedir.
Suetonius’un "Ünlü İnsanlar Hakkında" adlı kitabının parçaları da çok geç ortaya çıkmıştır. Yani, en eski parçası güya M.S. IX. yüzyıl ile tarihlenmektedir. Bu elyazmasını 1425 yılında Almanya'da Poggio Bracciolini bulmuştur...
Gersfeld elyazması varlığını sürdüremedi (geriye sadece Tacitus bölümünden birkaç yaprak kaldı), ancak İtalya'da XV. yüzyıldan sonra yapılan yaklaşık 20 kopyası kaldı" [760], s.337.
“Antik” Suetonius’un aslında hangi dönem ve hangi olaylar hakkında yazdığını “İmparatorluğun Parçalanması: Korkunç Nero'dan Mikail Romanov–Domitian’a Kadar” adlı kitabımızda anlatıyoruz.
"Antik" kaynakların tarihlenmesi XVI–XVII. yüzyıllarda gerçekleşmiştir. Vitruvius’un “Mimarlık Hakkında” adlı kitabı ancak 1497 yılında bulunmuştur. N.A. Morozov’un ileri sürdüğü gibi [544], k.4, s.624, Vitruvius’un kitabının astronomi konusundaki bölümünde gezegenlerin Güneş etrafında (Güneşin etrafında!) dönme süreleri inanılmaz bir hassasiyet ile belirtilmiştir. Mimar Vitruvius güya M.S. I-II. yüzyıllarda yaşarken bu süreleri astronom Kopernik’ten daha iyi biliyormuş! Ayrıca, Satürn’un dönme süresinin hesabında çağdaş değerlere göre sadece 0,00007 oranında hata payı vardı. Mars için hata payı sadece 0,006 ve Jüpiter için sadece 0,003 idi. Analiz için bkz. [544], c.4, s.625-626.
“Antik” Vitruvius ile XV. yüzyılın harika hümanisti Alberti’nin [18] kitapları arasındaki çok kapsamlı bir paralelliği kaydedelim. Bu arada B sesinın çoğunlukla V sesine dönüşmesi ve tersi nedeniyle Alberti ile Vitruvius arasındaki benzerlik gözden kaçmayacaktır.
1.32. numaralı resme bakınız. Aslında, ALB(V)ERTİ VİTRUVİUS’a kolayca dönüşüyor. Alberti (1414-1472) ünlü bir mimar ve “antik” Vitruvius’un [18], s.3-4, teorisine çok benzeyen temel mimari teorisinin yazarı olarak bilinir. Orta Çağ döneminde yaşayan Alberti "antik" Vitruvius gibi sadece mimarlık teorisini değil matematik, optik, mekanik ile ilgili bilgiler de içeren bir yapıt ortaya çıkarmıştır.
Alberti’nin Orta Çağ yapıtının başlığı, “Mimarlık Hakkında On Kitap”, Vitruvius’un benzer antik yapıtının başlığı ile aynıdır. Şimdi iddia edilmektedir ki, "antik" Vitruvius, Alberti’nin çalışmasını oluştururken öykündüğü nihai ideali olmuştur [18], s.152. Üstelik buna göre, Alberti’nin çalışması "antik bir tavır ile" yazılmıştır. Uzmanlar çok önceleri, Alberti’nin ve Vitruvius’un yapıtlarının parçalarının karşılaştırıldığı tablolar oluşturmuşlardır. Buna göre çalışmaların bazen kelimesi kelimesine aynı olduğu görülmüştür. Tarihçiler bu durumu şöyle yorumluyorlar: "TÜM BU ÇOK SAYIDAKİ PARALELLİK... kendi düşüncelerinin geliştiği o Helenistik-Roma atmosferini yansıtmaktadır" [18], s.89.
Bu durumda, "antik" Vitruvius’un bu kitabı M.S. XV. yüzyılın Orta Çağ atmosferi ve ideolojisine tamamen doğal bir biçimde uymaktadır. Üstelik Alberti’nin Orta Çağ yapıtlarının büyük çoğunluğu “antik tarzda” hazırlanmıştır [18], s.165,167,173. O, “görüntüsü Roma amfitiyatrosuna benzeyen" bir saray yaratmaktadır [18], s.179.
Bunun sonucunda, Orta Çağ döneminin en önemli mimarı İtalya’nın şehirlerini “antik” binalarla doldurmuştur. “Bunlar XV. yüzyılda değil ama bugün eskinin taklidi sayılmaktadır”. Kitaplar da çok sonra arkaik olarak değerlendirilecek bir tarzda yazılmaktadır. Ve ancak BUNDAN SONRA, M.S. 1497 yılında "antik mimar Vitruvius’un” Orta Çağ Alberti’sinin analojik kitabıyla bazen neredeyse birebir eşleşen kitabı ortaya çıkmaktadır. XIV–XV. yüzyılların mimarlarının kendi faaliyetlerinin “eskinin taklidi” değil eskinin ta kendisi olduğunu düşündükleri izlenimi doğuyor. “Taklit” teorisi de çok daha sonra, Orta Çağlar ile “antik dönem” arasındaki uyumu açıklamak zorunda kalan Skaliger tarihçilerinin çalışmalarında ortaya çıkacaktır.
Benzer bir durum bilimsel literatürde de görülmektedir. Burada Avrupalı bilginlerin Öklid, Arşimet ve Apollonius ile tanışıklığının tarihini hatırlatmak uygundur, çünkü daha önce gördüğümüz gibi Orta Çağ “antik bilimin başarılarının” yeniden doğduğu bir dönem olmuştur.
Bilim tarihçisi М. Vigodskiy: “ÖKLİD’in “ELEMENTLERİ’NİN” HİÇBİR ANTİK ElYAZMASI bize ulaşmadı... BİLDİĞİMİZ EN ESKİ ELYAZMASI 888 YILINDA YAPILAN BİR KOPYADAN İBARETTİR... X-XIII. yüzyıllardaki çok sayıda elyazması bulunmaktadır” diye yazmıştır [321], s.224. Res.1.33’de Öklid’in güya 1457 tarihli “Geometri” kitabının baskısından bir sayfa gösterilmektedir. Bu sayfada "Roma’nın Manzarası" resmi yer almaktadır. [1374], s.103. "Antik" Öklid’in kitabında “antik” Roma değil de Orta Çağ Roması’nın resminin yer alması hayli dikkate değerdir. Örneğin, ön planda bir Hristiyan gotik katedrali açıkça görünmektedir. Yorumcular burada “Ara Coeli gibi Hristiyan anıtları”nın gösterildiğini belirtmektedirler. [1374], s.103.
Bu, “Öklid’in" bir Orta Çağ yazarı olduğuna dair açık bir ima içermektedir. Öklid’in kim olduğunu "Slavların Kralı" adlı kitabımızda anlatıyoruz. Res.1.34’de Pisagor, Öklid, Batlamyus, Tuvalkain, Aristoteles, Cicero, Priscian’nın eski görüntüleri (soldan sağa) verilmiştir. Res.1.34a’da Batlamyus’un eski portresi gösterilmektedir. Batlamyus Orta Çağ bilim adamı olarak tanıtılmıştır. Batlamyus’un meşhur Almagest’inin tarihlenmesi için “Yıldızlar Tanıklık Eder” adlı kitabımıza bakılabilir. Tarihin Orta Çağ tarihi olduğu ortaya çıkıyor, en azından M.S. VII. yüzyıldan sonrası.
Matematik tarihçisi İ. Başmakova “antik” Diophantus’un yazdığı “Aritmetik’in” ilk Latince çevirisinin yayımlanmasından önce Avrupalı bilim adamlarının onun eserlerini tanımadan Diophantus’un cebirsel yöntemini kullandıklarını bildiriyor [250], с.25. İ. Başmakova bu durumu sadece biraz çelişkili olarak nitelendiriyor." Aritmetik’in" ilk baskısı M.S. 1575 yılıyla tarihleniyor.
Kopernik, Batlamyus’un Almagest’ine hemen devam ederken - hatırlayın ki, Almagest yayınlarına ilgi Kopernik’in çağından hemen önce başlıyor (bkz. "Yıldızlar Tanıklık Eder", bölüm 11) - Fermat da (1601-1665) o kadar hızlı şekilde Diophant’a devam etmişti.
“Antik” Arşimet’in vakayinamelerinin ve basılı yayınlarının tarihi artık bildiğimiz şablona uymaktadır. İ.N. Veselovskiy, Arşimet’in tüm çağdaş yayınlarının temelinin XV. yüzyıla ait olan KAYBOLMUŞ bir vakayiname ve ancak 1907 yılında bulunmuş olan Konstantinopolis palimpsesti olduğunu bildirmektedir.
"Antik" Arşimet’in elyazmalarının Avrupa’ya ilk defa ancak 1204 yılında ulaştığı kabul edilir. İlk çevirisi güya 1269 yılında yapılmıştır. Fakat tam metni ancak 1884 yılında bulunmuştur. Yani on dokuzuncu yüzyılda. İlk basılı nüshası güya 1503 yılında yapılmış. İlk Yunanca baskısı ise 1544 yılında. “Arşimet’in çalışmaları bilimsel dolaşıma bundan sonra girmiştir." [40], s.54-56.
Res.1.35’de Arşimet’in “Opera” kitabından güya kendisinin XV. yüzyıldaki portresini veriyoruz. Karşımızda, çalışma odasında bulunan tipik bir Orta Çağ bilim adamı bulunuyor. Yorumcular bu duruma işaret etmeden yapamazlardı: “Çalışma odası Rönesans tarzında sunulmaktadır " [1229], s.87.
"Antik" Apollonius’un "Konik kesitler" kitabı ancak 1537 yılında yayımlanmıştır. Dahası, "konik kesitlerin (elips) astronomi için önemini keşfeden ilk kişi olan Kepler, Appolonius’un tüm çalışmalarının yayımlanmasını görecek kadar yaşamamıştır. Aşağıdaki üç kitap... ilk kez latince çeviri olarak (yine yalnızca çeviri!-A.F.) 1631'de yayımlanmıştır" [740], s.54. Yani, "antik" Appolonius’un yapıtı, XVI-XVII. yüzyıllara ait Kepler çağında, ancak bu “antik” çalışmanın tarif ettiği nesnelerin anlamı bulunduktan sonra tamamen yayımlanmıştır.
Bu arada, "antik" Appolonius’un yapıtları sadece Polonyalı Kopernik’in düzeltilen yazıları olamaz mı? Apollonius adı POLONYUM adıyla, yani Polonyalı, Polonya asıllı, Polonius’la hemen hemen özdeştir. Astronom Kopernik (1473-1543) astronom Kepler’den hemen önce yaşadı (1571-1630). Kopernik, Tycho Brahe ve Kepler hakkında daha ayrıntılı bilgiler "Yıldızlar Tanıklık Eder" adlı kitabımızda yer almaktadır, bkz, b.10-11.