BÖLÜM 4:
ESKİ AHİT’TE ASTRONOMİ
1. KUTSAL KİTAP’IN ESKİ AHİT’İNİN ‘HEZEKİEL’ KİTABINDA ORTA ÇAĞ ASTRONOMİSİ
1.1 Kitabın Başlığı Hakkında
Teoloji profesörü Charles Briggs, ‘Eski Ahit’in yazılarının çoğu, isimleri ve eserleriyle bağlantıları derin Eski Çağ’da kaybolmuş yazarlar tarafından yaratılmıştır’ diye yazmıştır [543], s.119-120.
‘Hezekiel’ kitabının başlığını ele alalım. N.A. Morozov’un yazdığı gibi, İbranice İYEZK-AL ifadesi ‘Tanrı yener’ olarak çevrilir [543], s.226. Skaliger kronolojisine göre, Hezekiel M.Ö. 595 ila 574 yılları arasında yaşamış bir yazardır. Ancak ‘Hezekiel’ kelimesi, ayrı bir şahsın ismi olarak kitapta, ‘Hezekiel’ ‘Tanrı yener’ olarak çevrildiğinde manası ortaya çıkan bulanık bir metin içerisinde, yalnızca tek bir kere kullanılıyor (İez. 24:24). Tanrı kitabın yazarına onlarca hitapları arasında hiçbir kere ismini kullanmadan, hep ‘sen’ kelimesiyle hitap ediyor. Bundan gayet doğal bir düşünce kaynaklanıyor, o da şudur ki, Hezekiel sadece kabul görmeyen bir Tanrı’nın gelecek zaferi hakkındaki kitabın içeriğini kesin bir şekilde yansıtan bir başlıktır. İsmin bu şekildeki rasyonel açıklaması kitabın astronomik içeriğinin analizi için hiç önem taşımıyor, fakat eski kelimelerin ve isimlerin çevirisinin ne kadar faydalı olabildiğini gösteriyor. Pek çok şey daha anlaşılır hale geliyor.
N.A. Morozov’un analizi [543] bütün kitabın şu iki konuyu esas aldığını gösteriyor:
1)Yeni Ahit’in Apokalips’inden Alınmış Apaçık Benimsemeler Çağdaş yorumcular elbette bunları tersine yorumluyorlar, çünkü Eski Ahit’i Yeni’sinden çok önce yazılmış sayıyorlar. Ama bu büyük ihtimalle hatalıdır. Bizim araştırmalarımız ya Eski Ahit ve Yeni Ahit’in hemen hemen aynı zamanda yaratıldığını ya da Yeni Ahit’in Eski Ahit’e öngeldiğini gösteriyor, bkz. ‘Kutsal Kitap Rus’u’.
2) Kitabın Yazarının Gökbilimsel “Görüşleri” N.A. Morozov ‘Hezekiel’ kitabının gezegen horoskopu içerdiğini kabul etmiştir. Morozov onu gökbilimsel olarak tarihlemeye bile çalışmış ve M.S. 453 sonucuna ulaşmıştır. Daha kesin olarak, 453 senesi Morozov’un derin eski zamanlardan günümüze doğru kayan zaman ekseni boyunca keşfettiği ilk astronomik çözümdür. Belki Morozov tarafından keşfedilmeyen diğer, daha geç çözümler de vardır. Morozov aynı sebeple, yani Kutsal Kitap’ın V-VI. yüzyıllardan sonra yazılmadığını kabul ederek çok erken durmuştur. Bu büyük bir hataydı. Büyük ihtimalle Kutsal Kitap XI-XVII. yüzyıllar döneminde yazılmıştı. Bkz.
‘Kutsal Kitap Rus’u’.
Bizim düşüncemiz şudur: Apokalips’ten farklı olarak ‘Hezekiel’in’ horoskopu çok bulanık bir şekilde tarif edilmiştir. Bu kadar bulanık bir tarif astronomik tarihleme için pek uygun değildir. Bu yüzden, ilgilenenleri Morozov’un kitabına yönlendirerek buna vaktimizi harcamayacağız [543].
N.A. Morozov’un asıl haklılığı, Eski Ahit’in ‘Hezekiel’ kitabının, bu kitabın Orta Çağ’a ait olduğunu anlamayı mümkün kılan astronomik bilgiyle dolu olduğu gerçeğinde saklıdır. Belki de bu kitap geç Orta Çağ’a aittir. Bu son derece önemli bir durumdur. Bu yüzden onu örnek vererek açıklayalım.
1.2. Samanyolu’nun Ve Yılan Takımyıldızının Tasviri
Kutsal Kitap’ta, ‘GÖKLER AÇILDI, Tanrı'dan gelen görümler gördüm’ (Hez. 1:1) ifadesi yer almaktadır. Tıpkı Apokalips’te olduğu gibi, burada da kesin bir şekilde göğe bakmamız söylenmektedir.
N.A. Morozov zaman zaman Kutsal Kitap’ın sinot çevirisini İbranice seslisiz çeviriyi kullanarak tasrih etmiştir. Görünen odur ki, sinot çevirisini yaratanlar büyük ihtimalle eski metni tümüyle anlayamamışlardı. Morozov’un bu tasrihleri Kutsal Kitap’ın metnini çoğunlukla basitleştirip manasını açıklıyor. Bu nedenle, arada bir onlardan faydalanacağız [543].
Kutsal Kitap, ‘Kuzeyden esen kasırganın göz alıcı bir ışıkla çevrelenmiş, ateş saçan büyük bir bulutla geldiğini gördüm (daha doğrusu ışıklı sel gibi parıltılı, ayrıca bkz. [543] – A.F.)’ diye söyler, (Hez. 1:4).
Işık kuzeyden güneye doğru geçiyor. Olaylar yıldızlı gökyüzünde gerçekleştiği için (yukarıya bakınız), büyük ihtimalle burada Samanyolu’nun kuzeyden güneye doğru geçip ışıldayan şeridi tasvir edilmektedir.
Kutsal Kitap’ın gözlemcisi parıltının yönüne bakıyormuş: ‘Tam ortasında insana benzer dört canlı yaratık duruyordu (İbranice metne göre ‘canlı varlıklar’, bkz. [543] - А.F.)’(Hez.1:5). N.A. Morozov, İbranice metne atıfla, ‘insanın çehresi oradan görülüyordu’ diye tasrih ediyor. Peki, bunun anlamı ne olabilir?
Hemen hemen her Orta Çağ haritasında – bkz. рис.4.1 – Samanyolu’nun ortasında, güney ucunda İnsan Takımyıldızı yani Yılan Takımyıldızı görülür, рис.4.2.
1.3. Gökküresindeki Astronomik Sektörlerin Veya ‘Kanatların’ Kutsal Kitap’taki Tasviri
Daha önce bahsettiğimiz gibi, Orta Çağ gökküresi, kürenin kutuplarında kavuşan ve küreyi 24 kanada veya sektöre bölen meridyenler şeklinde gösterilen 12 çift yıldız saatinden oluşmaktadır. res.3.13. Yılanı Tutan ile yılan hem solda hem de sağda iki çift kanat taşımaktadır. Bizim örneğimizde Yılan (Yılanı Tutan) takımyıldızında dört ‘canlı’dan (varlık) bahsedilmektedir. Muhtemelen bunlar gezegenlerdir. Gerçekten Kutsal Kitap, ‘her birinin dört kanadı vardı’ der (Hez.1:6). Borman’ın, yılanın ve ‘kanatlarının’ durumunun gösterildiği 1596 tarihli Orta Çağ kitabına [1045] bakınız.
Sinot çevirisi ‘canlı varlıkların’ her birinin dört yüzü olduğunu söylemektedir. N.A. Morozov ‘bir gizli’ kelimesinin atlandığını vurgulayıp şöyle çeviriyor: ‘Bir tek dört yüzü olan sadece oydu ve kendi gizemi içinde dört kanadı olan sadece oydu’ (Hez.1:6).
Sinot çevirisi der ki, ‘Dördünün de yüzleri, kanatları vardı; KANATLARI BİRBİRİNE DEĞEREK; dosdoğru ilerliyor, ilerlerken sağa sola dönmüyordu’ (Hez.1:9). Burada, gökküresindeki sektör ya da kanatların anlatıldığı açıktır. Bunların kavuşması da doğaldır.
N.A. Morozov’un çevirisi şöyle devam ediyor: ‘Bu yaratıkların yürüyüşü değişmezdi ve yollarının içbükeyliği halkanın içbükeyliği gibiydi ve dört yüzü cilalı tunç gibi parlıyordu’ (Hez.1:7)
1.4. Arslan, Boğa Ve Kartal Yıldıztakımları
Şimdi örneğin Stanislav Lübenetskiy’in Orta Çağ haritasını ele alalım, [1256] ya da [1257], bkz. рис.4.1. Göğün Yay Yıldıztakımının yakınındaki güney kısmına bakalım. Sağında Yılan (Yılanı Tutan) Yıldıztakımı bulunuyor, Yılanın sağında Aslan, solunda Boğa. Yukarısında, küre dönme yörüngesinin maksimum noktasının yakınında ve bütün takımyıldızların üstünde bulunan Kartal Takımyıldızı var. Gökeşleğinin arkasından Yay’ın ve Herkül’ün insan elleri yükseliyor. Bunlar da kitapta tarif edilmişti: ‘Kanatların altında insan elleri vardı’ (Hez.1:8).
Bu astronomik hikâye Hezekiel kitabında tamamen şeffaf bir şekilde tümüyle tasvir edilmişti. Kutsal Kitap der ki (N.A. Morozov’un çevirisi):
‘Aslan’ın hatları dörtlünün sağındaydı, Boğa’nın hatları dörtlünün solundaydı ve Kartal’ın hatları dörtlünün üstündeydi’ (Hez.1:10).
N.A. Morozov’un çevirisi sinot çevirisinden farklı olduğu için, farklarını şu örnekle gösterelim. Sinot metni şudur: ‘Sağda dördünün aslan yüzüne, solda dördünün öküz yüzüne, arkada dördünün kartal yüzüne benzer bir yüzü vardı.’ (Hez.1:10). Hemen hemen aynı şey, ancak N.A. Morozov’un çevirisi daha makuldur.
Kutsal Kitap der ki, ‘Canlı yaratıkların (Canlı varlıkların – A.F.) görünüşü, yanan ateş közleri ya da meşale gibiydi’ (Hez.1:13). Bu aşamada gezegenlerin köz ve meşale ile mukayesesini görüyoruz. ‘Yaratıklar şimşek çakar gibi hızla ileri geri gidip geliyorlardı (yani zikzaklı olarak – A.F.)’ (Hez.1:14). Büyük ihtimalle burada, gezegenlerin gökte ileri ve geri hareketleri tasvir edilmişti, res. 3.20, res.3.21. ve res.3.22.
1.5. Orta Çağ Tekerleklerinin Yani Gezegenlerin Yörüngelerinin Kutsal Kitap’taki Tasviri
Tekrar Orta Çağ haritalarına dönelim. Bunlarda gezegenlerin YÖRÜNGELERİ sıkça eşmerkezli, iç içe geçmiş, merkezi Dünya’da olan halkalar, tekerlekler olarak temsil edilmişti. Bu haritalar Dünya’yı Evren’in merkezine yerleştiren Orta Çağ astronomlarının görüşlerini yansıtıyor. Bunlar Kopernik öncesi görüntüler. Aynı zamanda XVII-XVIII. yüzyıllarda da gezegenlerin yörüngeleri sıkça bu şekilde çizilmiştir.
Mesela gezegenlerin eşmerkezli yörünge tekerlekleri Orta Çağ’da, 1679 senesinde çıkan J. Steeb’nin kitabında çizilmiştir [1412], res.4.3. Tekerleklerde gezegenlerin işaretleri ve isimleri yer almaktadır. En büyük olan ilk tekerlek empirek göğüdür. İkinci tekerlek hareketsiz yıldızlardır. Üçüncü tekerlek gök denizidir. Daha sonra da Satürn, Jüpiter, Mars, Güneş, Venüs, Merkür, Ay tekerlekleri bulunuyor.
Gezegenlerin iç içe girmiş tekerlekler olarak yörüngeleri güya 1553 yılında çıkmış olan Orontius Finaeus Delphinatis kitabında gösterilmiştir [1320], res.4.4. Tekerlek yörüngeler birbirinden bağımsız olarak dönebilir. İÇ İÇE GİRMİŞ TEKERLEK, yani iç içe geçen gezegen yörüngeleri Sakrobusto’nun güya 1516 senesinde çıkmış olan kitabında görülebilir, [1384], res.4.5.
Bütün bu resimlerde tekerleklerin jantlarının yıldızlarla veya ‘göz’lerle kaplı olduğunu vurgulamak önemlidir. Bu durum gayet doğaldır, çünkü yörüngeler yıldızlarla kaplı gökyüzünde bulunmaktadır.
Tekerlek yörüngeler Sakrobusto’nun güya XVI. yüzyılda yazılmış olan bir başka kitabında da çizilmiştir [1385]. Hem de burada, iç içe girmiş tekerlek yörüngelerin jantlarında yıldızlarla dolu Zodyak takımyıldızları var, res. 4.6. Buna benzer dönmekte olan tekerlek yörüngeler biçimindeki Orta Çağ dünya sistemi görüntüleri için bkz. рис.4.7, рис.4.8, рис.4.8a.
Yıldızlarla kaplı, jantlı tekerlek yörüngeler ayrıca Korbinianus’un 1731 yılında yazılmış kitabında çizilmişti [1077], res.4.9. Burada tekerlek yörüngeler burçlar kuşağı üzerinde yuvarlanıyor. Aslında Orta Çağ bilimi gezegenlerin hareketlerini anlatabilmek için tekerlek yörüngelerin birleştirilmesinin son derece zor bir sistemini geliştirmiştir. Bu sistem Kopernik tarafından Evren’in merkezine Dünya’nın yerine Güneş’in konulduğu zaman ortadan kaldırılmıştır. Kopernik’ten önce bu abartılmış jeosantrik sistem başarılarla gelişmişti.
Orta Çağ “Hezekiel” kitabına dönelim. Kutsal Kitap der ki, “Bu dört yüzlü yaratıklara (varlıklara- gezegenlere? – A.F.) bakarken, her birinin yanında, yere değen bir tekerlek gördüm. Tekerleklerin görünüşü ve yapısı şöyleydi: Sarı yakut gibi parlıyorlardı ve dördü de birbirine benziyordu (yani yapısı aynıydı – A.F.). Görünüşleri ve yapıları iç içe girmiş bir tekerlek gibiydi. Tekerleklerin kenarı yüksek (yerin üzerinde – A.F.) ve korkunçtu; hepsi çepeçevre gözlerle doluydu (yıldızlarla doluydu! – A.F.). Canlı yaratıklar (canlı varlıklar – A.F.) hareket edince, yanlarındaki tekerlekler de hareket ediyordu; yaratıklar yerden yükseldikçe, tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu (gezegenin yörünge tekerleğinin dönmesi - A.F.). Ruhları onları nereye yönlendirirse oraya gidiyorlardı. Tekerlekler de onlarla birlikte yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi. Yaratıklar hareket ettiğinde onlar da hareket ediyor, yaratıklar durduğunda onlar da duruyor, yaratıklar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu.” (Hez. 1:15-16,1:18-21).
Kutsal Kitap’ın gözlemci yazarı gayet açık bir şekilde gezegenleri ve bunların gökyüzünde yirmi dört saat dönmesi anlamına gelen, yörüngeler üzerinde hareket etmesini tasvir ediyor. Bu tasvir o kadar açıktır ki, “Yaratıkların” gezegenler ile özdeşleştirilmesi son derece doğal görünmektedir.
Bu arada, Kutsal Kitap’ı resimlemiş ve “yaratıkların bedenini ve tekerlekleri kaplayan gözlerin” gerçek astronomik manasını anlamamış olan bazı sonraki Orta Çağ ressamları yaratığın tüm bedenini kaplayan pek çok göz çizmişler. Ortaya çıkan gayet nahoş bir tablodur. Bu durum, sonraki yorumcuların eski metnin gerçek anlamını kavrayamamasının nasıl bir tahrifata yol açtığını bir kez daha göstermektedir.
1.6. Apokalips’in Astronomik Simgeciliği İle Paralellikler
Daha sonra “Hezekiel” kitabında fiilen, doğrudan Apokalips’ten alınmış olan alıntılarla karşılaşıyoruz: Billura benzer, yıldızlarla kaplı gökyüzü vs.
Kutsal Kitap der ki: “Kubbeye benzer, billur gibi parlak ve korkunç bir şey canlı yaratıkların başları üzerine yayılmıştı. Kubbenin altında kanatlarının biri öbürünün kanatlarına doğru açılmıştı. Her birinin bedenini örten başka iki kanadı vardı. Yaratıklar hareket edince, kanatlarının çıkardığı sesi duydum... Durunca kanatlarını indiriyorlardı” (Hez.1:22-24).
Sonra, “Başları üzerindeki kubbenin üstünde lacivert taşından yapılmış tahta benzer (Taht takımyıldızı! yukarıya bkz. – A.F.) bir nesne vardı. Yüksekte, TAHTI (Taht takımyıldızı – A.F.) ANDIRAN NESNEDE insana benzer biri oturuyordu” (Hez.1:26).
Ama bu, Yuhanna’nın Vahiy’i ile neredeyse tümüyle çakışmakta, “... gökte bir taht (Taht takımyıldızı – A.F.) ve tahtta oturan birini gördüm... Zümrüdü andıran bir gökkuşağı (Samanyolu – A.F.) tahtı çevreliyordu.” (Vah. 4:2-3). Yukarıdaki paragrafa bakınız.
1.7.Kutsal Kitap’ın Keruvları – Arabalar Ve Orta Çağ Gezegen Tekerlek Yörüngeleri
Orta Çağ’da gezegenlerin bazen araba biçiminde betimlendiğini hatırlatalım. Arabalara atlar, arada bir de fantastik hayvanlar koşuluyordu. Gezegen arabada oturuyordu ve tekerlek yörüngelerde gezegenlerin işaretleri gösteriliyordu. Bazen de Zodyak’ın tekerleklerin yuvarlandığı takımyıldızları gösteriliyordu. Hatırlatalım ki, gezegenler zodyak üzerinde hareket ediyor. Bu, oturaklı Orta Çağ astronomik simgeciliğidir.
Şaşırtıcı olan şudur ki, bu simgecilik “Hezekiel” kitabında neredeyse kelimesi kelimesine tasvir edilmiştir. Yalnızca bu durum bile Eski Ahit’in bu kitabının Orta Çağ’da XII-XVII. yüzyıllar arasında yazılmış olup olmadığını sormak için yeterlidir.
Kutsal Kitap şunu der: “Baktım, Keruvlar'ın başı üzerindeki kubbenin üzerinde (yani yine gökyüzünde –A.F.) lacivert taşından tahta benzer (Taht takımyıldızı – A.F.) bir nesne gördüm” (Hez.10:1).
Keruv kelimesi ‘araba’ anlamına da geliyor, [543], s.72. Hezekiel kehanetinin bu onuncu bölümünde, birinci bölümünden farklı olarak, yukarıya bakınız, Kutsal Kitap yazarının yeni gök gözlemleri anlatılıyor. Yazar araba gezegenlerden, yani gökyüzünün Taht takımyıldızının yakınındaki bir yerde hareket eden keruvlardan bahsediyor. Res.4.10’da tekerlek üzerinde duran keruvun görüntüsü bulunmaktadır.
Kutsal Kitap şunları der: “Baktım, her Keruv'un (arabanın – A.F.) yanında birer tane olmak üzere dört tekerlek gördüm. Tekerlekler sarı yakut gibi parıldıyordu (olasılıkla her gezegenin birer yörüngesi – A.F.). DÖRDÜ (tekerlek – A.F.) DE BİRBİRİNE BENZİYOR, İÇ İÇE GİRMİŞ BİR TEKERLEĞİ ANDIRIYORDU... Hareket edince Keruvlar'ın baktıkları dört yönden birine doğru, sağa sola dönmeden ilerliyordu... KERUVLAR’IN BEDENLERİ – SIRTLARI, ELLERİ, KANATLARI – VE DÖRDÜNÜN DE TEKERLEKLERİ ÇEPEÇEVRE GÖZLERLE DOLUYDU” (Hez. 10:9-12).
Aşağıdaki bölümü N.A. Morozov’un çevirisi olarak alıntılıyoruz: “Bu tekerleklerin isimleri... Arkadaki Arabaya benziyordu”. Büyük ihtimalle, bu aşamada evvel zamanlarda araba biçiminde betimlenen Büyükayı takımyıldızı kastediliyor. Böyle az bulunan bir Orta Çağ görüntüsü için mesela P. Apiani’nin 1524 yılında çıkmış kitabındaki haritaya bakınız, [1013], res.4.11.
Daha sonra, N.A. Morozov’un çevirisinde, “İkincisi İnsana, üçüncüsü Aslana, dördüncüsü Kartala benzer. Arabalar yükseldi. Bunlar daha önce gördüğüm aynı canlı yaratıklardı” diye yazılıyor. (Hez.10:14-15). Yazar vurgulamıştır ki, arabalar ve daha önce 1. bölümde tasvir ettiği canlı yaratıklar aynıydı. Yani gezegenler mi?
Kutsal Kitap’ın kehanetinin sayfalarında yine Orta Çağ astronomisi, yani gökyüzünde dönen tekerlek yörüngeler üzerindeki gezegenleri görüyoruz.
Kutsal Kitap der ki: “Keruvlar (arabalar – A.F.) hareket edince, YANLARINDAKİ TEKERLEKLER DE HAREKET EDİYOR, Keruvlar (arabalar – A.F.) yerden yükselmek için kanatlarını açınca, tekerlekler de yanlarından ayrılmıyordu. Keruvlar durduğunda onlar da duruyor, Keruvlar yerden yükseldiğinde onlar da yükseliyordu. Çünkü yaratıkların ruhu tekerleklerdeydi” (Hez.10:16-17).
1.8. Orta Çağ Dünya Sisteminin Kutsal Kitap’taki Gök Mabedi Biçiminde Tasviri
“Hezekiel’de” yer alan bir mükemmel astronomik olaydan daha bahsetmemek elde değil. Bu olay Morozov’un çevirisi ile şöyledir: “Orada yılana benzer Adamın görüntüsü var. Elinde TOPRAK ÖLÇME ZİNCİRİ ve ÖLÇME İÇİN BASTON var. Ve kapıların yanında duruyordu” (Hez.40:3).
Ve daha sonra bir sayfa boyunca gök mabedinde çeşit çeşit ölçümler ve sayısal oranlar tarif ediliyor. Ölçümler bir ölçmeci Adam tarafından yapılmakta. Bu nasıl bir Adamdır ve Kutsal Kitap’ta odaları, diğer salonları, girişleri, çıkışları, direkleri, boyutlarıyla vs. ayrıntılı şekilde tarif edilen nasıl bir mabeddir ki? Cevabı basittir. Bunu anlamak için Orta Çağ astronomik haritalarına tekrar bakmak yeterlidir.
Mesala Korbininanus’un 1731 senesinde çıkmış olan kitabında [1077], ellerinde ZİNCİR, İP, HALAT biçiminde gökeşleği tutan YILANI TUTAN ADAM (takımyıldız) betimlenmişti, res.4.12. Gökeşleğinin ölçme ipi ya da ölçme zincirine benzemesi, gökeşleğinin üzerinde derece bölmelerinin bulunması ile açıklanıyor. Gökeşleği bu şekilde eski haritaların çoğunda betimlenmekteydi. Aynı resimde düşey baston, yani alt gökdurumunun meridyeni görülmekte. Hem de Yılanı Tutan onu elinde düşey olarak tutmaktadır. Böylece Yılanı Tutan ölçmeci olarak betimlenmişti! Gördüğümüz kadarıyla, bu Orta Çağ takımyıldızlar tablosu Tevrat’ta gayet net bir şekilde anlatılmıştı.
Gök mabedi saray olarak – Kutsal Kitap’ın kehanetinde tasvir edildiği gibi - geç Orta Çağ haritalarında astronomik nesne olarak çizilmiştir. Gökteki saray mabedi mesela P. Apianus’un kitabında [1013] gösterilmiştir, res. 4.13. Benzer gök saraylar için Bacharach’ın
1545 senesinde çıkmış olan kitabına [1021] bakınız. Sözde Mısır Zodyakı hakkında ise bkz.
[543], s.81-82, res.39-50,51. Gök sarayı Orta Çağ astronomlarının Evren hakkındaki görüşlerini yansıtmaktadır. Gezegenleri, yörüngeleri, Zodyak’ı, takımyıldızları vs. görebiliriz.
Bu, Kopernik öncesi Orta Çağ dünya tablosudur.
Merkezinde tekerlek yörüngelerin döndüğü gök sarayı ve Zodyak halkası Sakrobusto’nun XVI. yüzyılda çıkan kitabında da var [1385], res.4.14. Sakrobusto’nun başka bir kitabından [1383] benzer bir temsil res.4.15’te gösterilmektedir. Bu, dünyanın Orta Çağ sistemidir. Melekler sarayın içinde dönüp kornişleri, kazıkları ve çevresinde gezegenlerin tekerlek yörüngelerinin kaydığı zodyak kuşağını döndürüyor.
Orta Çağ astronomlarının Kutsal Kitap’ın sayfalarında, ‘bin yılların derinliğinden’ gelen ‘çok eski’ Kutsal Kitap suretlerini tasvir etmiş olduğu söylenebilir. Ama böyle bir yorum şüphelidir. Mesela Kutsal Kitap’ta muhtemelen edebi tasvirleri değil, astronomik nesnelerin kendisi orijinaldi. Yukarıda sayılan astronomik nesneler ‘Kutsal Kitap’ın resimleri’ değildir. Somut bir bilimsel anlamla doludur: Tekerlek yörüngeler, gökeşleği, meridyenler, yıldız saatleri vs. Bu kavramlar Orta Çağ astronomları tarafından edebi amaçlardan gayet uzak olan amelî ve bilimsel amaçlar için konmuştu. Ve ancak bundan sonra yazarlar ve şairler gök haritalarını inceleyerek edebi suretlerini yaratmaya başlamışlardı. Orta Çağ Evren kuramını –tekerlek yörüngelerle gök sarayını- yaratan şairler değildi. Bunu yapan profesyonel astronomlardı. Şairler sonradan bilimi övmek için onları takip etmişlerdi.
Sonuç ortadadır. Kutsal Kitap’ın Hezekiel kehaneti sayılan bütün astronomik bölümleri Orta Çağ’ın, hatta geç Orta Çağ’ın bilimsel kültürünün göstergeleridir. Hem astronomi haritaları hem de Kutsal Kitap metinleri büyük ihtimalle XIII-XVI. yüzyıllarda yaratılmıştı. Ve yalnız daha sonra uydurulan Skaliger kronolojisi bunları inatla bin beş yüz– iki bin yıllık zaman uçurumu ile ayırmaya çabalamaktadır.
2. ESKİ AHİT’İN “ZEKERİYA” KEHANETİNİN YAZILDIĞI TARİH
Skaliger kronolojisi bizi “Zekeriya” kehanetinin M.Ö. 520 ila 518 yılları arasında yazılmış olduğuna inandırmaya çalışmaktadır. Yani “Hezekiel” kitabından güya yaklaşık 70 yıl sonra. Morozov, “Zekeriya” kelimesini “Gök Gürültüsü Tanrısı hatırlıyor” diye çevirmeyi öneriyor [544], c.1, s.252. Bütün kitap – “Tanrı yener”, yani “Hezekiel” gibi – aynı şeyden bahsediyor. Bir Gelecek Tanrı onu bekleyenlere gelme vaadini unutmamış. Gelişini, inançsızlıkları için insanları cezalandırmak üzere sadece ertelemiş.
Kutsal Kitap’ın tercümanları İEUE sözcüğünü Yehova olarak çevirmişti, Rus çevirilerinde ise Tanrı olarak sunulmakta. Bunun yanı sıra İEUE “olmak” fiilinin gelecek zaman karşılığı, yani olacak olan, gelecek olan bir Tanrı sayılır. Latinlerde bu kelime İyevis (Jovis) kelimesi haline geldi, yani Jü-piter, İyevis-Pater’in ya da İyevis-Baba’nın kısaltması. Yunanlılarda bu kelime Zeus karşılığına dönüştü. M.S. 347-414 yılları arasında yaşamış olan Eunapius adlı tarihçi şöyle yazmıştı: “İtalyanlar Zeus’a İoviy diyorlar”, [132], с.86.
N.A. Morozov, İEUE, Yehova ismini Gök Gürültüsü Tanrısı olarak çevirmeyi öneriyor. Jü-Piter’in oturaklı anlamdaşı budur. Şunu hatırlamalı, dindarın Tanrı’nın ismini yüksek sesle söylemeye hakkı yoktu, her seferinde ismini Adonay, yani Efendi olarak söylemeliydi. Bu nedenle muhtemelen, yukarıda belirtilen kısaltma oluştu, tam IEUE ismi yerine salt İE ya da İYA, ya da tek İ, yani Ü yazılır olmuştu. Bu durum Jü-Piter, yani Tanrı Baba gibi isimleri yaratmıştı.
Tam da bu şekilde bu kelime “Zekeriya” kitabının başlığında bulunmaktadır. Burada ZEKER-İYA, tam olarak ZEKER-İEUE, yani “Gök Gürültüsü Tanrısı hatırlar” yerine yazılmıştı.
Bütün bunların yanı sıra, Yehova’dan bahseden Kutsal Kitap’ın bazı metinlerinin astronomik ayrıntıları, Eski Ahit’in bütün hazretlerinin inatla beklediği Gök Gürültüsü Tanrısı’nın bir eski, bilinmeyen Hristiyanlık öncesi tanrı değil, Vahiy’in 1. bölümünde Yuhanna’ya “Var olan, var olmuş ve gelecek olan... Alfa ve Omega Ben’im” (Vah.1:8) diyen Tanrı olduğunu düşündürüyor. Yani Hazreti İsa. Vahiy onun ikinci gelişini ve Mahşer Gününü ilan etmişti. Eski Ahit’in XIV-XVI. yüzyıllardaki hazretleri sabırsızlıkla kendisini bekliyorlarmış.
“Zeker-İya” kitabı İncil’de tasvir edilmiş olan aynı olayların tarifleriyle doludur. Genelde kehanet “İsa, büyük iyeriden (din adamı-Ç.N.)” çok söz eder (Zek.3:1). Boşuna değil. Skaliger tarihi Hz. İsa’nın gelişinden güya birçok asır önce yazılmış olan Eski Ahit kehanetlerinde hem O’nun cisimleşmesinin hem de bazı İncil olaylarının öngörüldüğünü zorunlu olarak kabul etmekte. Tek bir örnek verelim.
“Zeker-İya” kitabı der ki, “Onlara, "Uygun görürseniz ücretimi ödeyin, yoksa boş verin" dedim. Onlar da ücret olarak bana otuz gümüş verdiler. RAB bana, "Çömlekçiye at" dedi. Böylece bana biçtikleri yüksek değerin karşılığı olan otuz gümüşü alıp RAB'bin Tapınağı'ndaki ÇÖMLEKÇİYE attım... Sürüyü terk eden değersiz çobanın vay haline! Kılıç kolunu ve sağ gözünü vursun! Kolu tamamen kurusun, Sağ gözü kör olsun!” (Zek.11:12- 13,17).
Ve bugün bizi, bütün bunların Hz. İsa’nın gelişinden ve ona otuz gümüş karşılığında ihanet eden havari Yahuda efsanesinden yüzlerce sene önce yazıldığına inandırmaya çalışıyorlar. İncil ile kıyaslayın:
“O’nu ele verirsem bana ne verirsiniz?” dedi. Otuz gümüş tartıp ona verdiler... Yahuda paraları tapınağın içine fırlatarak oradan ayrıldı, gidip kendini astı. Paraları toplayan başkâhinler, “Kan bedeli olan bu paraları tapınağın hazinesine koymak doğru olmaz” dediler... bu parayla yabancılar için mezarlık yapmak üzere Çömlekçi Tarlası’nı satın aldılar” (Mat.26:15; 27:5-7).
Artık bundan Eski Ahit’in “Tanrı Hatırlar” kitabının Hz. İsa’nın çarmıhından sonra yazılmış olduğu belli oluyor. Bizim yeniden yapılandırmamıza göre, XII. yüzyılda yazılmıştır. Bkz. “Slavların Çarı” kitabı.
İncil’in zamanımıza ulaşan versiyonlarının, hazretlerin kitaplarına sık ve ayrıntılı şekilde atıf yapması, büyük ihtimalle, ya İncil’in bunlarla aynı zamanda yazılmış olduğu ya da İncil’in düzeltilmesinin bunların XII-XIII. yüzyıllarda yazılmasından sonra uzun zaman boyunca sürdüğü anlamına gelmektedir.
“Tanrı Hatırlar” kitabının bölümlerinin astronomik analizi ile uğraşmadan, bkz. [543], özetle yetinelim.
“Zeker-İya” kitabında “Hezekiel” kitabında olduğu gibi aynı dört araba gezegenin adı geçiyor. Ayrıca bu sefer “dört araba” terimi sinot çevirisinde bile kalmıştır (Zek.6:1). “Zeker- İya” ve “Hezekiel” kitaplarındaki simgeciliğin birliği dikkat çekmekte. Fakat Skaliger görüşü uyarınca, Kutsal Kitap kehanetleri takriben aynı zamanda yazılmıştı ve aynı edebi ekole aittir. Burada itiraz edecek bir neden görmüyoruz.
N.A. Morozov 6. bölümde kendisinin en erken M.S. 453 yılı olarak tarihlediği horoskopun tasvir edilmiş olduğunu kabul etmektedir. Fakat bu tasvir açıkça astronomik olduğu halde ondan güvenilir bir horoskop çıkarmak hayli zordur.
3. ESKİ AHİT’İN “YEREMYA” KEHANETİNİN YAZILDIĞI TARİH
Morozov’a göre “Yerem-Ya”, yani İERMNE-IEU kelimesi, “Gök gürültüsü Tanrısı ateş edecek” veya “Gök gürültüsü Tanrısı ok atacak” anlamına geliyor [544],c.1, s.267. Büyük ihtimalle bu yine, kitabın yazarının ismi değil, kitabın başlığıdır. Skaliger kronolojisi, bu kitabın M.Ö. 629-588 senesine ait olduğunu öne sürmekte. Yani “Hezekiel” ile aynı döneme. Bunun yanı sıra bunlarda benzer bir edebi üslup kullanıldığı ve aralarında fikir birliği bulunduğu kaydediliyor. İtiraz için neden görmüyoruz ve tarihçilerin fikrine katılıyoruz.
Kitapta, insanlara evvel zamanda verdiği sözü tutacağını ve yakın zamanda bir felaket vaktinde dünyaya gelip onları yargılayacağını bildiren Tanrı tasvir edilmiştir. Yani yine Yeni Ahit’in Vahiy’inin versiyonları.
Tanrının yakın zamanda geleceğinin sembolü, GÖKTE ASILI YÜKSELTİLEN TOPUZ’dur. Sinot çevirisinde “bir badem dalı” diye yazılmıştır (Yer.1:11). Fakat İbranice metinde MKL-ŞKD, yani kaldırılan değnek, bekleyen sopa, topuz yazılmıştır [543], s.184. bunun için metin şöyle çevrilmeli: “Ben, “Kaldırılan topuzu [bir badem dalı] görüyorum” diye yanıtladım. RAB bana, “Doğru gördün” dedi” (Yer.1:11-12).
Yine de kitap birçok astronomik bölümler içermekte. Okuyucuyu [543]’e yönlendirerek bunların analizini ele almayalım. Morozov’a göre, burada gökte görünür olmuş bir kuyruklu yıldız tasvir edilmişti.
Birçok Orta Çağ astronomi kitabı kuyruklu yıldızların görüntüleriyle doludur. Kuyruklu yıldızları bazen fantastik ve korkutucu suretle düşünmüşlerdi. Topuz ya da kaldırılan sopa gerçekten kuyruklu yıldızların sembollerinden biridir.
Örneğin, kuyruklu yıldız topuz suretiyle Bacharach’ın güya 1545 senesinde çıkmış olan kitabında gösterilmiştir, res.4.16. Aynı kitapta başka bir kuyruklu yıldızın yıldızlarla çevrili topuz sıfatıyla görüntüsü var, res.4.17. Stanislav Lübenetskiy’in 1666-1668 yılında yazılmış olan kitabında bir kuyruklu yıldız benzer şekilde temsil edilmişti.
“Gök gürültüsü Tanrısının Oku” yani “Yerem-İya” kitabının şu parçasında bir kuyruklu yıldız özellikle belirgin tasvir edilmiştir:
"Ne görüyorsun? Kuzeyden bu yöne bakan, kaynayan bir kazan görüyorum. RAB şöyle dedi: "Ülkede yaşayanların tümü üzerine Kuzeyden felaket salıverilecek" (Yer.1:13-14).
Bacharach’ın güya 1545 senesinde çıkmış olan kitabını açıyoruz. Bunda çok ilginç bir resim var: BUHAR VE ATEŞLE KAYNAYAN YUVARLAK ÇEHRE SURETİYLE GÖSTERİLEN KUYRUKLU YILDIZ, res. 4.19. Resim, sanki izleyici kaynayan kazana yukarıdan bakıyormuş gibi görünüyor.
Böylelikle,“Yerem-İya” kitabında, kuşkusuz, bir kuyruklu yıldızın Orta Çağ tasviri bulunmaktadır. Mamafih bu durum çoktan kaydedilmişti. D.O.Svyatskiy, “Kutsal Kitapta Halley Kuyruklu Yıldızı” kitabında bundan bahsetmiştir. Bu kuyruklu yıldızı tarihlemeye çalıştıysa da başaramamıştır. Bu arada muhtemelen “Gök Gürültüsü Tanrısının Oku” kitabının başlığı, gökyüzünde bir kuyruklu yıldızın gözükmesiyle ilişkilidir.
“Yerem-İya” kehanetinde güvenilir bir horoskop olmadığı halde belli astronomik bölümler bulunmaktadır. Kitabın astronomik tarihlenmesi güçtür. Genelde de kuyruklu yıldızlar, metinlerin tarihlenmesi için pek uygun değildir. Kuyruklu yıldızların tasvirleri çoğunlukla bulanık ve fantastiktir. Bunun dışında periyodik kuyruklu yıldızların çok sayıda görünmelerinin “kuyruklu yıldız tarihlemesi” için temel oluşturacak güvenilir tarihi kanıtları bulunmamaktadır. Ayrıca bkz. “İmparatorluk”, bölüm 5.
4. ESKİ AHİT’İN “YESAYA” KEHANETİNİN YAZILDIĞI TARİH
“Yesaya” en uzun kehanetlerden birisidir. Güya M.Ö. 740 senesinde yazılmıştır. Morozov’a göre, “Yesaya” kelimesi “Gelecek Özgürlük” anlamına geliyor. Bu en meşhur kehanetlerden birisidir. Morozov bunun içinde bir kuyruklu yıldızın tasvir edilmiş olduğunu savunup onu tarihlemeye çalıştıysa da kanımızca başaramamıştır. Daha önce söylediğimiz gibi, kuyruklu yıldızlar tarihleme için pek uygun değildir.
Kitap Mesih ile ilgili anılarla doludur. Bunun diğer isminin Beşinci İncil olarak geçmesi boşuna değildir [765]. “Yesaya’dan” bazı “İsa parçalarını” örnek verelim.
“İşte kendisine destek olduğum, Gönlümün hoşnut olduğu, seçtiğim kulum! Ruhum’u onun üzerine koydum. Adaleti uluslara ulaştıracak” (Yes.42:1). Büyük ihtimalle burada Hz. İsa’nın takipçisi ve Kıyamet gününün ilan edildiği Vahiy’in yazarı olan Yuhanna’dan bahsediliyor.
“Birçokları onun karşısında dehşete düşüyor; Biçimi, görünüşü öyle bozuldu ki, İnsana benzer yanı kalmadı” (Yes.52:14).
“İnsanların yüz çevirdiği biri gibi hor görüldü, Ona değer vermedik. Aslında hastalıklarımızı o üstlendi, Acılarımızı o yüklendi. Bizse Tanrı tarafından cezalandırıldığını, vurulup ezildiğini sandık. Oysa bizim isyanlarımız yüzünden onun bedeni deşildi, Bizim suçlarımız yüzünden o eziyet çekti. Esenliğimiz için gerekli olan ceza Ona verildi. Bizler onun yaralarıyla şifa bulduk. Hepimiz koyun gibi yoldan sapmıştık... Yine de RAB hepimizin cezasını ona yükledi. O baskı görüp eziyet çektiyse de Ağzını açmadı. Kesime götürülen kuzu gibi, Kırkıcıların önünde sessizce duran koyun (! – A.F.) gibi Açmadı ağzını. Acımasızca yargılanıp ölüme götürüldü. Halkımın isyanı ve hak ettiği ceza yüzünden Yaşayanlar diyarından atıldı... Ona kötülerin yanında (İncil ile kıyaslayın! “İsa’yı, biri sağında öbürü solunda olmak üzere, iki suçluyla birlikte çarmıha gerdiler” (Luka 23:33) – A.F.) bir mezar verildi, Ama öldüğünde zenginin yanındaydı (yine İncile dönün – Yusuf! da gömülmüştü – A.F.)... Canını feda ettiği için Gördükleriyle hoşnut olacak. Doğru kulum, kendisini kabul eden birçoklarını aklayacak. Çünkü onların suçlarını o üstlendi.” (Yes.53:3-9, 53:11). Vesaire vesaire.
Skaliger tarihi bizi yine bütün bunların İsa Mesih’in çarmıha gerilmesinden yüzlerce sene önce yazılmış olduğuna inandırmaya gayret ediyor. Bu gayet şüphelidir. Büyük ihtimalle metin XII. Yüzyıldan sonra, yani Andronikos-Mesih’in çilesinden sonra yaratılmıştı. Bu arada şunu da vurgulayalım ki, “Yesaya’da” cömertçe serpilen “kurtarma” ve “kurtarıcı” kelimelerini tercüme edersek “İsa” kelimesini elde etmiş olacağız. Ayrıca bkz. [543].
5. ESKİ AHİT’İN “DANİEL” KEHANETİNİN YAZILDIĞI TARİH
Tarihçiler, evvela, bu kitabın M.Ö. 534-607 senesine ait olduğunu savunmuşlardı [765]. Ancak sonraları bu fikir gözden geçirilmiştir. Günümüzde bu kitabın yaklaşık olarak M.Ö. 195 senesinde yazılmış olduğunu düşünüyorlar. Yani bunun yazılış tarihini hemen hemen 400 yıl yukarıya çekmişlerdir. Bu durum, başlı başına, Skaliger kronolojisi çerçevesinde kitabın bağımsız tarihlemesini belirleyebilmek için hiçbir güvenilir yöntem bulunmadığını ifade etmektedir. “Daniel” en son kehanetlerden birisi sayılmaktadır [765]. Tarihçiler diğer Eski Ahit kehanetlerinin Yeni Ahit Vahiy’i ile açık bağlantısını göz ardı etmeye devam ederlerse Daniel kehaneti ayrıcalıklı bir durumda bulunacaktır. Bunun Vahiy ile bağlantısı o kadar ortadadır ki, yorumcular bu olguyu itiraf etmek zorunda kalmışlardır.
Muhtemelen bu nedenle, “Daniel’in” tarihi yukarıya çekilmişti. Skaliger kronolojisine göre M.S. ilk çağlarla tarihlenmiş olan Vahiy’e yakınlaştırmak amacıyla. Tarihçiler bunun ile ilgili olarak iddia ediyorlar ki, “doğası gereği (Daniel kehaneti – A.F.) Eski Ahit kitaplarından ziyade Yeni Ahit’in Vahiy’ine daha yakın denebilir” [765], с.93-94.
Morozov’a göre “Daniel” kelimesi “Tanrının gerçeği” olarak çevriliyor, [544], c.1, s.274. Muhtemelen yine bu, yazarın ismi değil, kitabın içeriğini pek iyi yansıtan başlığıdır. Kutsal Kitap eleştirisi bunun Eski Ahit’in en geç kehaneti olduğunu tespit etmişti. Bir defa, kitap önceki peygamberlere atıf yapmaktadır. Kutsal Kitap metinlerinin tarihlenmesi ile ilgili sonuçlarımızı dikkate alarak bu kitabın büyük ihtimalle geç Orta Çağ’a ait olduğunu tespit ediyoruz.
Kitabın içinde net astronomik horoskop bulunmasa da kuyruklu yıldızın pekâlâ tasviri var. Kuyruklu yıldız tarihlemesi hiç güvenilir olmamasına rağmen ve yalnızca bağımsız astronomik araştırma için ek kanıt olduğu halde, kısaca “Daniel’deki” kuyruklu yıldızın tasvirini konuşacağız.
Bu kitap, hükümdar Valtasar’a köşkünün duvarına ateşli bir elle yazılmış “Mene- Mene-Fakel-Fares” yazısını açıklamış olan Daniel peygamber hakkındaki efsane ile meşhurdur.
Kutsal Kitap der ki, “Ansızın bir insan elinin parmakları belirdi, kandilliğin yanındaki saray duvarının sıvası üzerine yazmaya başladı. Kral yazan eli gördü” (Dan.5:5). Ve daha sonra, “Yazılan yazı şudur: MENE, MENE, TEKEL ve PARSİN” (Dan.5:25). Ayrıca bkz. res.4.19a.
Morozov’un İbranice metninin çevirisini de verelim. Sinot çevirisinden biraz farklıdır. “Ansızın bir AZAMETLİ İNSANIN ELİNDE (Yahudice metinde Dİ-İD-ANŞ, yani güçlü bir insanın elinde, İD kelimesi sahipliği belirtmekte, elin gerçek bir parçası değil, yani insanın eli bir şey tutuyor, bir nesneyi sıkıyor – A.F.) BİR PARMAK BELİRDİ (İbranice çevirisinde ATSBEN, “parmağın” çoğulu ise ATSBEUT, bu yüzden “parmak” olarak çevrilmesi lazım – A.F.), GECE KANDİLLİĞİNİN KARŞISINA SARAY DUVARININ SIVASI ÜZERİNE YAZMAYA BAŞLADI”. Ayrıca bkz. [543], с.213.
“Saray duvarının üzerine”- yani muhtemelen gökyüzü üzerine - yazan “azametli insanın elindeki parmak” nedir? Daha önce görmüştük ki, Kutsal Kitap kehanetlerinde astronomik konular gayet belirgindir. Örnek olarak S. Lübenetsiy’in 1681 senesinde çıkan “Kometografiya” (“Kuyruklu Yıldızların Tasvirleri”) kitabındaki resme bakalım, res.4.20.
Yıldızlı gökyüzünde içinden bir dal tutan elin uzadığı dumanlı bulut var. Dalın ucunda elin gökyüzü üzerinde belli olmayan bir yazı bırakarak bir iz çizdiği parmağa benzer bir sap var. Tam elin üstünde alevle bürünen kocaman kuyruklu yıldızın görüntüsü var.
Öyle görünüyor ki, “Dani-El’de” gerçekten bir kuyruklu yıldızın tasviri var. Kehanette elin gece kandilliğine doğru parmakla bir şey yazdığı söylenmiştir. Yani muhtemelen Ay’a doğru. N.A. Morozov, Azametli İnsan sureti altında Yılan Takımyıldızı bulunduğunu sanmıştır. Bu özdeşleştirmeyi yukarıda konuşmuştuk.
Daha sonra korkutulmuş kral “astrologlar” anlamına gelen KŞDİA’ya başvuruyor [543]. Bu durum gayet doğaldır, çünkü Orta Çağ astrologlarının mesleği gökyüzünde olup biten olayları anlatmaktı (Dan.5:7). Sonuçta Daniel krala yazıyı anlatıyor:
“Yazılan yazı şudur: MENE, MENE, TEKEL ve PARSİN. Bu sözcüklerin anlamı şudur: MENE: Tanrı senin krallığının günlerini saydı... TEKEL: Terazide tartıldın... PERES: Krallığın ikiye bölünerek Medler'le Persler'e verildi” (Dan.5:25-28).
İbranice çevirisinde MNA-MNA, TKL, U PRSİN var ki, bunları “Ölçmeci ölçtü”, “Terazi” ve “Persey’e” olarak çevirmek mümkündür. Yılan Takımyıldızı’nın, bazı Orta Çağ haritalarında Göğü Ölçen suretiyle özdeşleştirilmiş olduğunu daha evvel belirtmiştik. Bkz. Korbinianus’un 1731 yılında çıkan kitabı, res. 4.12. Böylelikle “Dani-El” Ölçmeci’yi dikkate alarak ikinci defa Yılan’a gösteriyor. Yani Orta Çağ yıldız haritalarındaki “azametli insana”. Böylece bir kuyruklu yıldızın Terazi’den Perseus’a hareket ederek Yılan Takımyıldızından geçtiği fikri oluşuyor.
Morozov bunun M.S. ya 568 ya da 837 tarihli kuyruklu yıldız olabileceğini varsaydı.
Ancak kuyruklu yıldızlar üzerinde yapılan tarihleme güvenilir sayılmaz, bkz. “İmparatorluk”, bölüm 5.
Sonuçta kaydedelim ki, “eski” İbranice’de gelecek zaman olmadığı için, zaman anlama göre tespit ediliyor. Bunun sonucu şudur ki, şimdiki zamanda yazılan, yani geçmekte ve geçmiş olan olayları anlatan metin sonrakiler tarafından gelecek zamanda yazılan metin olarak algılanır oldu [543]. Acaba Yahudi edebiyatında o kadar çok kehanet olması bundan mı kaynaklanıyor?
BİZİM YENİDEN YAPILANDIRMAMIZ. Kutsal Kitap kehanetlerinde, analizi bunların Orta Çağ hatta geç Orta Çağ’a ait olduğu fikrini oluşturmaya haklılık kazandıran astronomik bölümler var. İşte bu sonuç Kutsal Kitap’ın yazılış tarihini XI-XVII. yüzyıllara çeken yeni ampirik-istatistikî yöntemlerin uygulama sonuçları ile pek iyi uyuşuyor. Daha fazlası için aşağıya bakınız. Hatırlatalım ki, Vahiy’in astronomik tarihlenmesi 1486 senesini ortaya koyuyor. Bu yüzden, Eski Ahit kehanetlerinin Yeni Ahit Vahiy’ine yakınlığı bütün bunların XV-XVI. yüzyıllarda yaratılmış olduğu anlamına gelebilir. “Kutsal Kitap Rus’u” kitabında, -Ek 3- “Daniel’in” M.S. XVI. yüzyıldaki olayları tarif eden bölümlerini gösteriyoruz.