BÖLÜM 2.
KUTSAL KİTAP VAHİYİ XV-XVI. YÜZYILLARDAKİ OSMANLI=ATAMAN FETHİNİ ANLATIYOR
9. BAZI MOSKOVA OLAYLARI VAHİY’İN SAYFALARINA YANSITILMIŞTIR
Vahiy’de kötü “karı İzebel”den bahsedilmektedir. Ayrıca: “Ne var ki, bir konuda sana karşıyım: Kendini peygamber diye tanıtan İzebel adındaki kadını hoşgörüyle karşılıyorsun. Bu kadın öğretisiyle kullarımı saptırıp fuhuş yapmaya, putlara sunulan kurbanların etini yemeye yöneltiyor. Tövbe etmesi için ona bir süre tanıdım, ama fuhuş yapmaktan tövbe etmek istemiyor. Bak, onu yatağa düşüreceğim; ... onunla zina edenleri de büyük sıkıntıların içine atacağım... Onun çocuklarını salgın hastalıkla öldüreceğim” (Va. 2:20-23).
Keşfettiğimiz (ve “Sayılar Yalana Karşı” kitabında, bölüm 6, res.6.29, res.6.30, ve “Batılı Efsane” kitabında, bölüm 3:20, açıkladığımız) hanedan paralellikleri uyarınca, Kutsal Kitap’taki meşhur İzebel; III. Vasiliy’in karısı ve Korkunç İvan’ın annesi Rus Çariçe Elena Glinskaya’dır. 1538 senesinde genç yaşta ölmüştür. Kutsal Kitap’ın I. Krallar kitabında da tasvir edilmiştir. Kocası III. Vasiliy Kutsal Kitap’ın sayfalarında Kral Ahav ismi altında yansıtılmıştır. Vahiy’in İzebel’i teşhir ederken tam “Tiyatira’daki kilise”ye (Va. 2:18) ve “Tiyatira’da bulunan öbürlerine” (Va. 2:24) neden başvurduğu anlaşılıyor. Büyük ihtimalle burada Tatar kilisesinin ve Tataria ülkesinin lafı edilmektedir. Yani Rus-Orda’nın.
Böylelikle, Vahiy Kraliçe İzebel’in adını geçirip, bize XVI. yüzyılın ilk yarısına ait, 1530’lu-1540’lı seneler civarındaki Moskova saray olaylarını bildirmiştir. O halde, Vahiy’in nihai versiyonunu yazanlar XVI. yüzyıla ait “Moğol” İmparatorluğu’nun metropolü olan Moskova’nın han sarayının iç hayatını iyi bilmektedir.
10. “ANTİK” ROMA İMPARATORLUĞU XIV-XV. YÜZYILLARDAKİ BÜYÜK=“MOĞOL” İMPARATORLUĞU’DUR
Burada, sonraki yayınlarımızda daha detaylı anlatacağımız bir önemli özdeşleşmeyi kısaca vurgulayacağız. “Sayılar Yalana Karşı” kitabında, bölüm 6, sıralanan ve “Batılı Efsane” kitabında, bölüm 3, ayrıntılı olarak betimlenen hanedan paralellikleri uyarınca, ana “antik” krallıkların orijinalleri XIV-XVI. yüzyıllardaki Rus-Orda ve onun daha geç müttefiki XV-XVI. yüzyıllardaki Osmania-Atamania idiler. XIV. yüzyılda olup biten büyük=“Moğol” istilası bütün Avrasya ve Avrupa’ya yayılmış devasa bir imparatorluk yaratmıştır. Ayrıca, Rus-Orda XIV. yüzyılda muazzam toprakları –İsa Mesih bayrağı altında, yani Haçlı istilası olarak– olasılıkla ağır bedel ödemeden sömürgeleştirmeyi becerebilmiştir. Başka durumların yanı sıra mesele şudur ki, o zamanlarda örneğin Batı Avrupa daha AZ MESKÛNDU. Meşhur Orta Çağ vakanüvisi İoannes Malalas’ın bildirimlerine bakınız [338], s.28; bkz. “İmparatorluk”, bölüm 11:3.3. Bundan dolayı, Batı Avrupa şehirlerinin büyüyüp gelişmesi salt bu toprakların Büyük = “Moğol” İmparatorluğu’na dâhil edilmesi ile başlamıştır.
“Rus Tarihinin Sırrı” kitabında, bölüm 2:22, gördüğümüz gibi, İoannes Malalas’a göre, Kronos, Zeus ve diğerleri gibi ana Yunan tanrıları HİÇ DE TANRI DEĞİL, İLK ASUR KRALLARIDIR. Yani şimdi anladığımız gibi, XIV. yüzyılda hüküm süren Rus-Orda çarlarıdır. Yani I. İvan Kalita=Halife, Geordiy Daniloviç ve onların halefleri.
Hanedan paralellikleri “antik” Roma İmparatorluğu’nun XIV-XV. yüzyıllara ait Büyük=“Moğol” İmparatorluğu olduğunu iki anlama gelmeyecek bir şekilde göstermektedir.
Yani bu imparatorluğun oluşumundan itibaren XV-XVI. yüzyıllarda Osmanlı=Ataman istilasına kadar. Başka bir deyişle, “antik” Roma XIV-XV. yüzyıllar arası Rus-Orda’nın tarihinin ağırlıklı olarak XV-XVII. yüzyıllarda Batı Avrupa’da yazılmış olan “antik” kitapların sayfalarındaki yansımasıdır. Bu, “Moğolya”nın, gerçeğin Batılı Avrupalıların belirli bir tabakasının aklında oluşan tek taraflı anlayış çerçevesinde çarpıtılan gerçek tarihidir.
Yapılandırmamızın bu önemli olgusunun “Sayılar Yalana Karşı” kitabında, bölüm 6, sunulan hanedan paralelliklerinden kaynaklandığını hatırlayalım. Orada şu hanedanlar özdeşleştiriliyordu:
1) Güya I-III. yüzyıllardaki İkinci Roma İmparatorluğu, yani “antik Roma”,
2) Güya III-VI. yüzyıllardaki Üçüncü Roma İmparatorluğu, yani “antik-Orta Çağ Roması”,
3) Güya X-XIII. yüzyıllardaki Kutsal Roma İmparatorluğu,
4) XIV-XVI. yüzyıllardaki Habsburg İmparatorluğu,
5) XIV-XVI. yüzyıllardaki Rus-Orda çar-hanları
Okuyucunun dikkatini öncelikle 1)=5) sonuç özdeşleşmesine çekmedik, çünkü önce psikolojik zemini oluşturmayı, örnek olarak 1)=2) gibi “eski” ve “çok eski” hanedanları birbiri ile özdeşleştiren daha az radikal paralellikleri betimlemeyi gerekli bulduk. Ve ancak bundan sonra nihai tabloyu sağlayan ana özdeşleşmelere geçmeyi gerekli gördük.
Ara zincirler olmadan Orda imparator-han-çarlarını “antik” Roma imparatorlarıyla doğrudan birleştiren olay-biyografi paralelliği, “Batılı Efsane” kitabında, bölüm 3, sunulmaktadır.
XV-XVI. yüzyıllarda Büyük = “Moğol” İmparatorluğu’nun geniş Batı Avrupa ve Afrika-Mısır toprakları, daha sonra Amerika’yı da kapsayan Osmanlı-Ataman istilasının ezici darbesine maruz kalmıştır. Ordalıların XIV. yüzyıldaki ilk dalgasının ahfadı olan ve XVI- XVII. yüzyıllarda yaşayan Batı Avrupalıların aklında XIV-XV. yüzyıllara ait olan “antik” Rus-Orda dönemi nostaljik ve güzel bir anı haline gelmiştir. XVI-XVIII. yüzyıllarda Batı Avrupalılar geçmişteki bu Orda devrini “kötü halklar”ın darbeleri altında yıkılan “güzel yüce antik Roma” olarak betimlemeye başlamıştır. Tarih çarpıtılıp Osmanlı=Atamanların istilasının Avrupa’daki salgın hastalıkları durdurmak emelinden kaynaklandığı söylenmeden geçilir olmuştur. “Reformcular” istilanın askeri yönünü ön planda göstermişlerdir. XVI-XVII. yüzyıllardaki Rus-Orda ve Osmania=Atamania, “Antik Roma’nın (yani XIV-XV. yüzyıllardaki Rus-Orda’nın Batı eyaletleri) barbarların bozgununa uğramasından” sorumlu tutulmuştur. Böylece XVIII-XIX. yüzyıllarda defalarca askeri olarak karşı cephelerde konumlanmalara yol açan, daha sonra da Rusya ile Batı Avrupa arasında patlak veren savaşlara neden olan Batı ile Doğu arasındaki gerginlik doğmuştur.
Batı Avrupalıların XVI-XVIII. yüzyıllardan itibaren “demir antik Roma”yı neden o kadar hürmet ve heyecanla karşılar olduğu şimdi anlaşılmaktadır. Bundan, idealleştirme öğeleriyle, her türlü özenmeye değer güzel ve sert bir efsane halinde sunularak bahsedilir olmuştur. XVII-XX. yüzyıllar arasında bütün Batı Avrupa’da “antik” Roma viraneleri saygıyla restore edilir ve yeniden kurulurdu. Ve gerçekte hemen hemen hiçbir şeyin korunmadığı yerlerde; askeri Roma ordugâhları, su kemerleri, tiyatroları, takları vs. oldukları ilan edilerek bu viranelerin temelden yeniden inşasına başlanmıştır. Çünkü kendilerine ait “görülecek yerler”e sahip olmak isteği büyüktü. Yani Roma eski eserleri pek açık bir şekilde canlandırılmıştır. Örnek olarak, hiç çekinmeden tak kalıntılarıyla birkaç yarı kırılmış sütun kurulurdu. Hem de çağdaş betonarmeden. Yeni örülen duvarların içinde titizlikle çatlaklar ve delikler yapmaya çalışırlardı (“barbar güllelerindenmiş gibi”). Yeni tuğlaların parçalarını bilinçli şekilde ve ustaca kırıp ayırırlardı. Üstlerine çamur sürüp dumanla tütsülerlerdi. “Eskiymiş gibi görünsün” diye. Bunlara birçok tasarımcı emek vermiştir. Mamafih, bazı yerlere pitoresk bir şekilde gerçekten eski olan, XIV-XVII. yüzyıllara ait sütunların kalıntılarını yerleştirirlerdi (her birinde mutlaka bir levha olurdu: Üzerinde M.Ö. II. yüzyıl, M.Ö. VIII. yüzyıl, M.Ö. XXVI. yüzyıl vs. diye yazardı). Turistler akın akın gelmeye başlamıştı.
Nordrhein-Westfalen yöresindeki Alman Xanten şehrinin kuzey kısmındaki askeri “eski Roma” ordugâhı böyledir mesela. A.T. Fomenko ve T.N. Fomenko 1993 yılında oraya gidip bütün “görülecek yerler”i ayrıntılı şekilde gezmiştir. Rehberlik kitaplarında bu ordugâhın ismi de şöyle geçiyor zaten, “restore edilen ordugâh”. Sözde tiyatro dekorları, açık havada temsil. “Doğru Batı Avrupa tarihi” ile önemli bir yetiştirme unsuru.
Ünlü Fransız ressamı Robert Hubert (1733-1808) 1784 senesinde Louvre Müzesi’nin OLUŞTURULMASI işinin başkanlığı ve onun sanat galerisinin konservatörlüğü ile görevlendirilmiştir [493:1], s.17, 574. Hubert “antik Roma”nın viranelerini öven bir sürü muazzam, gerçekten enfes, etkileyici tuval yaratmıştır. “Fransız sanatının yeni ümidi” ilan edilmiştir. Batan güneş ışıkları ile aydınlanan devasa, yarı yıkılmış Roma tapınaklarının resimlerini yapmıştır. Esrarengiz ay ışığı ile hafifçe aydınlanan muazzam heykel kırıntılarının. Ağaçların yetiştiği aşırı derece büyütülmüş sıra sütunların... Üstelik Batı Avrupa’da bu inanılmaz boyutlardaki antikçağ yapıları gerçekte hiç bulunmamaktaydı. Robert Hubert bu tarz abartmalar vasıtasıyla izleyicilerin duygularını uyandırmaya çalışmıştır. Şimdi anlamaya başladığımız gibi, kendi çağının pek belli bir ruhunun ifadecisiydi. Becerikli ressam yıkılmış sözsüz “antik” tapınakların fonu üzerine Avrupa’nın yüce geçmişinin izlerine hayran hayran bakan insanların küçük figürlerini yerleştirmiştir. “Roma viranelerinin güzelliği” çekiciydi, bugün de pek çok insanı çekiyor.
Böylelikle (kâğıt üzerinde) “Moğol” İmparatorluğu’nun tarihi ikiye ayrılmıştır. Bir “yarısı”, idealleştirilmiş, süslenen bir efsane haline getirilip tapılır olmuştur. Ve diğeri – aslında aynısı– her türlü kötülüğün imparatorluğu ilan edilmiştir.
Bizim yapılandırmamızın sonucunu bildirelim. Ayrıntılar için sonraki kitaplara bakınız.
1) “ANTİK ROMA” aslında XIV-XV. yüzyıllardaki Büyük=“Moğol” İmparatorluğu’nun yansımasıdır. Roma İmparatorları Rus-Orda çar-hanlarıdır.
2) XIV-XVI. yüzyıllar arasında başkenti Vladimir, Yaroslavl=Velikiy Novgorod, daha sonra da Moskova olan Rus-Orda, İsrail olarak adlandırılırdı (Kutsal Kitap dâhil olmak üzere). Üstelik metropolünün TANRIYA KARŞI SAVAŞAN, silahlı karakteri vurgulanmıştır. Her şey açıktır; Rus-Orda’nın “Moğol” ordusu korku uyandırırdı.
3) XIV-XVI. yüzyıllar arasında başkenti Çar-Grad (Yoros kalesi)=İnciller Yeruşalemi=“antik” Truva olan Osmania=Atamania, Yahudi olarak adlandırılırdı (Kutsal Kitap dâhil olmak üzere). Üstelik imparatorluğun bu kısmının TANRIYA TAPAN karakteri vurgulanmıştır. Her şey açıktır; Çar-Grad’da (Yoros’ta) İsa Mesih yaşayıp çarmıha gerilmiştir. Daha sonra bütün Hristiyanlar için kutsal hale gelen bu şehirde Tanrı’ya tapılmaya başlanmıştır.