BÖLÜM 1.
TARİHSEL KRONOLOJİNİN SORUNLARI
3. SKALİGER-PETAVİUS KRONOLOJİSİNİN DOĞRULUĞUNDAN ŞÜPHELER XVI. YÜZYILDA DOĞMUŞTU
3.1. Skaliger kronolojisini kim ve ne zaman eleştirdi
## De Arcilla, Robert Baldauf, Jean Hardouin, Edwin Johnson, Wilhelm Kammeyer
Bugün kabul edilmiş olan versiyonun doğruluğundan duyulan şüpheler yeni değildir.
Uzun bir tarihi vardır. Bu arada, N. Morozov şunları yazmıştır: ‘Salamanka Üniversitesi Profesörü (Universidad de Salamanca) De Arcilla daha XVI. yüzyılda, bütün Eski Çağ tarihinin Orta Çağ zamanında yazıldığı Programma Historiae Universalis ve Divinae Florac Historicae adlı eserlerini yayımlamıştı. Cizvit tarihçisi ve arkeolog olan Jean Hardouin (1646-1724) klasik edebiyatın monasterionlar tarafından yazıldığını düşünüp aynı sonuçlara varmıştı... Alman privat-doçenti Robert Baldauf 1902-1903 yıllarında filoloji savlarına dayanarak sadece Eski Çağ tarihi değil, erken Orta Çağ tarihinin Rönesans ve ondan sonraki dönemlerinin tahrifatı olduğunu kanıtladığı ‘Tarih ve Eleştirisi’ (‘History and Its Criticisms’) kitabını yazmıştır’ [544],7. cilt, s.VII-VIII, Önsöz.
Res.1.9 ’da Jean Hardouin’in kitaplarından birinin başlık sayfasını gösteriyoruz, res.1.10’da ise bu kitabın Edwin Johnson tarafından yapılmış olan çevirisinin başlık sayfası mevcuttur. res.1.11’de Robert Baldauf’un kitaplarından birinin başlık sayfası gösterilmiştir.
Eski ve Orta Çağ tarihi konusundaki oldukça ilginç eleştiri çalışmalarının yazarı olan ünlü İngiliz bilim adamı Edwin Johnson (1842-1901) Skaliger kronolojisini çok ciddi bir şekilde eleştirmişti, res.1.12 . Johnson kronoloji alanında vardığı esas sonucu şöyle formüle etmişti: ZAMAN BAKIMINDAN, ESKİ YUNANLI VE ANTİK ROMALILARIN DÖNEMİNE KRONOLOJİ CETVELİNDE YAZANLARDAN ÇOK DAHA YAKINIZ [1214], s.XXX. E. Johnson, Antikçağ ve Orta Çağ’a ait bütün kronolojinin yeniden incelenmesi çağrısında bulunmuştur! E. Johnson’un çalışmaları XIX. yüzyılın sonu XX. yüzyılın başlangıcında yayımlanmıştı [1214], [1215].
W. Kammeyer ile ilgili ayrıntılı bilgi için Ek’e bakınız.
## Isaac Newton
İngiliz matematikçi, astronom, fizikçi ve makine uzmanı olan Isaac Newton (1642-1727) klasik mekaniğin yaratıcısıdır. 1672 yılında Londra Royal Society’nin üyesi oldu ve 1703 yılından itibaren başkanlığına atandı. (Leibnitz’den bağımsız olarak) diferansiyel ve integral hesaplarını geliştirmiştir. Işık dağılımı ve renk sapmasını bulmuştur. Girişimi (interference) ve kırınımı araştırmış, ışığın parçacık ve dalga kuramını geliştirmiştir. Parçacık ve dalga konseptlerini birleştiren hipotezi dile getirmiştir. Yansıtmalı teleskobu ve klasik mekaniğin temel kanunlarını yaratmış, evrensel kütle çekimi kanunu ve gök mekaniğinin temellerini kurarak gök cisimlerinin hareket teorisini bulmuştur.’, Sovyet Ansiklopedik Sözlüğü, Moskova, 1979, s.903. I. Newton’un portresi için res.1.13 ’e bakınız.
Sir Isaac Newton, Skaliger-Petavius versiyonunu eleştirenler arasında özel bir yere sahiptir. Newton, Skaliger versiyonunun bazı önemli bölümlerinin yanlış olduğu sonucuna vardığı kronoloji ile ilgili birkaç ciddi çalışmanın yazarıdır. Bu konular daha önce şiddetli şekilde tartışıldığı halde, çağdaş okurlar bu araştırmaları pek tanımaz. Newton’un kronoloji ile ilgili temel çalışmaları şunlardır [1298]:
1)‘Avrupa’daki İlk Tarihî Olaylardan, Büyük İskender’in İran Fethine Kadar Tarih Olaylarının Kısa Bir Vakayinamesi’ (‘A Short Chronicle from the First Memory of Things in Europe to the Conquest of Persia by Alexander the Great’).
2) ‘Eski Krallıkların Kronolojisi’ (‘The Chronology of Ancient Kingdoms Amended,’), res.1.14 .
2007 yılında RİMİS yayınevi (Moskova) girişimimiz üzerine I. Newton’un kitabının Rusça çevirisini çıkarmıştır. Bu kitap Rus dilinde daha önce hiçbir zaman yayımlanmamıştır.
I. Newton doğa bilimlerine dayanarak Eski Çağ kronolojisini ciddi bir dönüşüme uğratmıştı. Bazı ama yine de sayısı az olan olayların olduklarından daha eski zamanlarda gerçekleştiğini düşünmüştü. Bu, mesela destansı agronotlar seferi için geçerlidir. Newton bu seferin, kendisinin yaşadığı çağda sanıldığı gibi M.Ö. X. yüzyılda değil, M.Ö. XIV. yüzyılda düzenlendiği sonucuna varmıştır. Mamafih, bu olayın tarihi başka kronoloji uzmanlarının kronoloji konusundaki daha geç araştırmalarında da muğlaktır.
Ama genel olarak I. Newton’un yeni kronolojisi Skaliger’inkinden, yani bugün kabul edilen kronolojiden çok daha kısadır. I. Newton bugün Büyük İskender döneminden önceki zamana götürülen olayların çoğunu yukarıya, yani bize daha yakın olan döneme çekmiştir. Bu revizyon Skaliger’in kronoloji versiyonunun sadece M.Ö. IV. yüzyıldan itibaren güvenilir olduğunu düşünen N.A. Morozov’un çalışmalarındaki kadar radikal değildir. Kaydedelim ki, I. Newton kronoloji araştırmalarında M.S. sınırını aşmamıştır.
Bugünlerde tarihçiler Newton’un bu çalışmaları konusunda şu yorumları yapıyorlar:
‘Bu, kırk yıllık çalışmanın, yoğun araştırmaların ve muazzam bilgi birikiminin meyvasıdır. Aslında I. Newton Eski Çağ tarihi ile ilgili olan bütün temel çalışmaları ve antik ve oryantal mitolojiden başlayarak bütün ana kaynakları araştırmıştı.’ [619], s.104-105.
Çağdaş yorumcular I. Newton’un sonuçlarını bugün kabul edilmiş olan Skaliger’in kronoloji versiyonu ile kıyaslarken I. Newton’un yanıldığını düşünmektedirler. Şunu söylüyorlar:
‘Tabii ki, Kutsal Kitap kronolojisinin doğruluk karinesi ve mitlerin anlattıklarının gerçek olduğu inancı ile sınırlı olan Newton çivi yazısı ve hiyeroglifin çözülmesi ile o zamanlarda bilinmeyen arkeoloji verilerine sahip olmadığı için, hesaplarında on ve hatta yüz yıllık değil bin yıllık hata yapmıştı. Kronolojisi ise bazı olayların gerçekçiliği konusunda bile hakikatten uzak bulunmaktadır. W. Winston’un anılarında yazdığı gibi, ‘Sir Isaac matematik alanındaki gerçeği kanıtlar bile olmadan çoğunlukla sadece sezgi yardımıyla görebildi. Ancak aynı Sir Isaac bir kronoloji de oluşturdu. Ama bu kronoloji, ona yönelik olarak yazdığım tekzipte kesin olarak kanıtladığım gibi, sadece esprili tarih romanı kadar ikna edicidir. Ah, ölümlülerin en büyüğü, bazı alanlarda nasıl zayıf, nasıl bütünüyle zayıf olabiliyor!’ [619], s.106-107.
I. Newton tam olarak ne önermişti? Genellikle Eski Mısır ve Antik Yunanistan’ın milattan önceki kronolojisini incelemişti. Herhâlde, ‘daha yakın’ çağları araştırmak için zamanı kalmamıştı. Çünkü I. Newton’un bu çalışması ancak hayatının son yılında yayımlanmıştı.
Mesela, bugün kabul edilmiş olan kronoloji versiyonuna göre, birinci Mısır firavunu Menes’in yönetiminin başlangıcı yaklaşık M.Ö. 3000 yılına atfedilmektedir. [1298]. I. Newton ise bu olayın ancak M.Ö. 946 yılıyla tarihlenebileceğini iddia etmişti. [1298]. Demek ki yukarıya doğru oynama yaklaşık 2000 yılı kapsamaktadır.
Bugün Theseus hakkındaki mit M.Ö. XV. yüzyılla tarihlenir. I. Newton ise bu olayların M.Ö. yaklaşık 946 yılında gerçekleştiğini iddia etmişti. [1298]. Demek ki, önerdiği tarih oynaması yukarıya doğru yaklaşık 700 yılı kapsamaktadır.
Bugün ünlü Truva Savaşı M.Ö. yaklaşık 1225 yılıyla [72] tarihlenirken, I. Newton bu olayın M.Ö. 904 yılına ait olduğunu iddia etmişti. [1298]. Demek ki, yukarıya doğru tarih oynaması aşağı yukarı 330 yılı kapsamaktadır. Vesaire.
I. Newton’un temel sonuçları kısaca şöyle formüle edilebilir: Antik Yunanistan tarihinin bir parçası zaman skalasında 300 yıl yukarıya çıkarılmış, yani bize doğru çekilmiştir. Skaliger versiyonuna göre, M.Ö. yaklaşık 3000 yılından başlayarak, sonra da yukarıya doğru çıkarak birkaç bin yılı kapsayan Eski Mısır’ın tarihi Newton tarafından yukarıya çıkarılıp 330 yıllık kısa bir zaman dilimine sıkıştırılmıştı. Yani M.Ö. 946 yılından M.Ö. 617 yılına kadar. Üstelik I. Newton ‘eski’ Mısır tarihinin bazı temel tarihlerini 1800 yıl yukarıya çıkarmıştı [1298].
I. Newton M.Ö. yaklaşık 200 yılından önceki tarihleri sadece gözden geçirmiştir. Bunun yanı sıra, gözlemleri eksiklerle doluydu ve ilk bakışta karmakarışık görünen yeni tarihlerde bir sistem bulamamıştı.
I. Newton’un çalışmasının yayımlanması olayını da kitapta [1141] ifade edildiği şekilde anlatalım. Bu olay gayet öğreticidir. Herhalde, I. Newton kronoloji konusundaki kitabının yayınlanmasının ona çok zorluk çıkaracağından korkuyordu. Bu çalışmasına 1727 yılından çok önce başlamıştı. Bu kitabını 1727 yılında ölene kadar çok kez yeniden yazmıştır.
I. Newton’un ‘Kısa Vakayiname’yi yayımlamak için hazırlamaması ilginçtir. Ancak I. Newton’un kronoloji araştırmalarına yönelik söylentiler oldukça geniş ölçüde yayıldıktan sonra, Galler Prensesi bunlar hakkında bilgi edinmek istemiştir. I. Newton, kitabın yabancı kişilerin eline geçmemesi şartıyla ona elyazmasını vermiştir. Aynı anlaşmayı Abbé Conti (Abbot Conti) ile de yapmıştı. Ancak Abbé Conti Paris’e dönünce elyazmasını ilgi gösteren öğrencilere vermeye başlamıştır.
Sonuçta M. Freret kendi tarihsel yorumunu ekleyip elyazmasını Fransızcaya çevirmiştir. Daha sonra, bu çeviri I. Newton’un çalışmasını yayımlamayı arzu ettiği için ona 1724 yılının Mayıs ayında bir mektup yazmış olan Paris kitapçısı G. Gavellier’in eline geçmiştir. I. Newton’dan cevap gelmeyince ona 1725 yılının Mart ayında yeni bir mektup yazmıştır. Bu mektubunda, I. Newton’un cevap vermemesini kitabın M. Freret’in yorumlarıyla birlikte yayınlanmasına rıza gösterdiği şeklinde kabul edeceğini bildirmiştir. Bu mektuba da cevap alamamıştır. Bunun üzerine, Londra’daki bir arkadaşından I. Newton’un cevabını bizzat almasını rica etmiştir. Görüşme 27 Mayıs 1725 tarihinde gerçekleşmiştir. I. Newton olumsuz cevap vermiştir. Ama artık çok geçti, kitap aşağıdaki başlıkla basılmıştı bile: Abrege de Chronologie de M.Le Chevalier Newton, fait par lui-meme, et traduit sur le manuscript Angelois. (With observation by M.Freret). Edited by the Abbe Conti, 1725.
I. Newton, 11 Kasım 1725 tarihinde kitabın bir kopyasını aldı.
Royal Society’nin Felsefe Çalışmaları’nda, Abbé Conti’yi sözünü tutmayıp yazarın iradesi dışında çalışmasını yayımlamakla suçladığı bir mektup (Transactions of the Royal Society, v.33, 1725, p.315) yayımladı. 1726 yılında Father Souciet’nin saldırılara başlaması üzerine, I. Newton daha kapsamlı ve ayrıntılı yeni bir kitap yayınlamaya hazırlandığını ilan etmiştir.
Bütün bu olaylar I. Newton’un ölümünden kısa süre önce meydana gelmiştir. Maalesef daha ayrıntılı olan kitabını yetiştirebilmek için yeterli zamanı bulamamış ve kitapla ilgili tüm çalışmaları da kaybolmuştur. I. Newton Eski Çağ tarihi konusundaki araştırmalarını bitiremeden 1727 yılında vefat etmiştir.
Kısa Vakayinamesi’nin bütün bu karmaşık yayımlanma tarihçesi Newton’un dayanaksız saldırılardan korkması ile açıklanabilir mi? I. Newton’un kitabının yayımlanmasına nasıl bir tepki gösterilmişti?
XVIII. yüzyılın ortalarındaki basında oldukça çok sayıda yankı ortaya çıkmıştır. Bunların çoğu tarihçilere ve filologlara aitti ve ‘Şeref Amatörünün Yanılgıları’ vb. gibi olumsuz bir nitelik taşıyordu. I. Newton’un fikirlerine destek veren yalnızca birkaç makale yayımlanmıştır. Sonra, tepki dalgası azalmış ve I. Newton’un kitabı fiilen sükûtla geçiştirilip bilimsel dolaşımdan kaldırılmıştır.
XIX. yüzyılda bir revü çalışmasının [30:1] yazarı François Arago, I. Newton’un kronoloji çalışmalarını değersiz bulduğunu şu düşüncesiz yorum ile göstermiştir: ‘Genelde Newton matematiğe ve uygulamalarına ait olan konular dışında doğru fikirler öne sürmeyi beceremedi… Teoloji ile ilgili çalışmalarının yanı sıra, bu düşüncemizi kanıtlamak için yayımlanmasının hemen ardından Freret tarafından çürütülen kronolojisini işaret edelim. [30:1], kitap 1, s.113. Büyük ihtimalle, F. Arago meselenin özünü anlamaya çalışmamıştı.
Cesare Lombroso ünlü ‘Dâhilik ve Delilik’ kitabında, aşağıdaki sözleriyle tüm hikayeye ‘nokta koymaya’ çalışmıştır: ‘Zamanında yaşayanların haklı olarak söyledikleri gibi, aklıyla tüm insanlığı fethetmiş olan Newton ihtiyarlığında da ondan önceki dâhi insanların çektiği kadar şiddetli olmasa da, gerçek bir bunamaya maruz kalmıştır. Herhalde tam o zamanlarda bulanık, karmakarışık ve genç yaşlarında yazdıklarına hiç benzemeyen ‘Kronoloji’, ‘Apokalips’ ve ‘Bentley’e Mektup’u yazmıştır.’ [462:1], s.63.
Daha sonra benzer suçlamalar kronolojiyi revize etmeye cesaret etmiş olan N.A. Morozov’a yöneltilmiştir. Bu suçlamalar bilimsel bir tartışma için çok garip görünmektedir. Bu suçlamaların içinde meselenin esasına dair itiraz yeteneksizliği gizlenmektedir. Bizim çalışmalarımızdan hoşnut olmayanlar bunun gibi ‘kanıtlar’ı bizim kronoloji araştırmamıza da uygulamaya çalıştıklarını göreceğiz.
## Nikolay Aleksandrovich Morozov
S.I. Vavilov, N.A. Morozov ile ilgili şunu yazmıştır: ‘N.A. Morozov halkına duyduğu özverili, toplumsal, devrimci bağlılığı bilimsel çalışmaya yönelik şaşırtıcı adanmışlık ile birleştirmişti. Bilime yönelik bu coşkunluğu ve bilimsel araştırmalara duyduğu koşulsuz, tutkulu sevgisi genç ya da yaşlı her bilim adamına örnek olmalıdır’, Sergey İvanovich Vavilov: Yorumlar ve Anılar, Moskova, Nauka Yayınevi, 1981, s.284.
Bizim zamanımızda, bugün kabul edilmiş kronolojinin bilimsel gerekçesi ile ilgili sorunu gerçekten geniş ve radikal bir şekilde ortaya koymuş olan ilk araştırmacı Nikolay Aleksandrovich Morozov idi. Res.1.15, res.1.16, res.1.17. Res.1.18 ’de N.A. Morozov anıtı, res.1.19 ’da ise Yaroslavl bölgesine ait olan Borka şehrindeki müzeye dönüştürülmüş evi gösterilmektedir. N.A. Morozov (1854-1946) seçkin bir Rus bilgini ve ansiklopedisti idi. Hayatı hiç de kolay geçmemişti.
Zengin bir toprak beyi olan babası Petr Alekseevich Tschepochkin soylu eski Tschepochkin soyundan geliyordu, res.1.19a , res.1.20. N.A. Morozov’un büyük büyükbabası, Büyük Petro’nun akrabalarındandı. N.A. Morozov’un annesi, Anna Vasilyevna Morozova, basit bir köylü köleydi, res.1.21, res.1.21a. P.A. Tschepochkin A.V. Morozova’yu toprak köleliğinden kurtardıktan sonra onun ile evlenmişti. Ama nikâhları kilise tarafından onaylanmadığı için çocukları annelerinin soyadını taşıyordu.
N.A. Morozov yirmi yaşındayken özgürlükçü Narodnaya Volya hareketine katılmıştı.
1881 yılında, ömür boyu hapis cezasına çarptırılarak, kendi başına kimya, fizik, astronomi ve tarih üzerine çalışacağı Shlisselburg’a gönderilmişti. 25 yıl boyunca tutuklu kaldıktan sonra ancak 1905 yılında serbest bırakılmıştı. Serbest bırakıldıktan sonra çok aktif bir şekilde bilim adamı olarak çalışmış ve öğretmenlik yapmıştı. N.A. Morozov’un yazdığı ‘Anılar’ büyük bir ilgi uyandırmıştır, res.1.22 . Pek çok yazarın N.A. Morozov ile ilgili çalışmaları bulunmaktadır. Mesela M.A. Popovskiy, N.A. Morozov’un yazınsal yaşam öyküsünü kaleme almıştır [675].
Ekim Devrimi’nden sonra N.A. Morozov Lesgaft Doğal Bilimler Enstitüsü müdürlüğüne atanmıştır. Burada doğa bilimleri yöntemlerini kullanarak, meraklılar ve Enstitü’nün görevlilerinin desteğiyle Eski Çağ kronolojisi konusundaki ünlü çalışmasının önemli bir bölümünü yazmıştır.
N.A. Morozov görevinden ayrıldıktan sonra enstitünün yapısı tümüyle değiştirilmiştir. Bunun nedeni muhtemelen, orada N.A. Morozov ve ekibi tarafından yapılmış olan tarihe yönelik önemli araştırmaların unutturulması niyetidir.
Morozov 1925 yılından itibaren SSCB Bilimler Akademisi üyesi oldu. Ayrıca, Rusya Bilimler Akademisi şeref üyeliğini aldı ve Lenin Nişanı ile Kızıl Bayrak Nişanı sahibi de oldu. Morozov kimyaya ve bazı başka doğal bilimlere üstün bir katkıda bulunmuştur, bununla ilgili bilgi edinmek için mesela şu çalışmalara bakınız [146], [147], [582], [583], [584]. 1945 yılında yayımlanmış olan SSCB Bilimler Akademisi (SSCB BA) Resmi Danışma Kitabı’nda [811], 1945 yılının bütün SSCB BA Şeref Akademi Üyeleri’nin adları sayılmıştır. Ama bu unvana layık olan sadece üç kişi bulunmuştur: N.F. Gamaleya, N.A. Morozov ve I.V. Stalin. [811], s.37-38. Burada Nikolay Aleksandrovich Morozov hakkında şu söylenmektedir: '1932 yılında seçildi. Gökbilimsel, meteorolojik, fiziksel ve kimyasal sorunlara yönelik çalışmalarıyla ünlü. Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti Emektar Bilim Adamı unvanına sahip. Moskova Doğa Bilimleri Derneği’nin daimi şeref üyesi. Fransız Astronomi Kurumu’nun (La Société Astronomique de France) daimi üyesi. Britanya Astronomi Kurumu’nun (British Astronomical Association) daimi üyesi’ [811], s.37.
1907 yılında N.A. Morozov Yeni Ahit’in Apokalips kitabındaki tarihlemeyi araştırıp Skaliger kronolojisine aykırı olan sonuçlara vardığı ‘Buran ve Fırtınadaki Vahiy ’ [542] adlı kitabını yayımlamıştır. 1914 yılında astronomik tarihleme yöntemlerine dayanarak Kutsal Kitap’taki kehanetlere yönelik Skaliger tarihlemesinin yeniden incelendiği ‘Peygamberler’ kitabını yayımlamıştır. 1924-1932 yıllarında N.A. Morozov yedi ciltten oluşan ‘İsa’ adlı temel eserini yayımlamıştır [544], bkz. res.1.23 ve res.1.24.. Bu arada, bu eserinin ilk ismi ‘Doğa Bilimlerinin Işığında İnsanlık Tarihi’ idi. Bu kitapta N.A. Morozov, Skaliger kronolojisini detaylı bir şekilde eleştirmiştir. Keşfetmiş olduğu önemli bir olgu, bugün kabul edilen Skaliger kronolojisinin temelinde bulunan ana fikrin asılsızlığıdır.
Çok fazla sayıda çalışmayı inceledikten sonra, N.A. Morozov, Skaliger Eski Çağ kronolojisinin suni olarak uzatılmış olduğu ve gerçeğe kıyasla daha uzun olduğu hipotezini ileri sürüp temellendirmiştir. N.A. Morozov’un bu fikri, keşfettiği ‘tekrarlamalara’, yani açıkça aynı olayları tarif eden ancak daha sonra farklı yıllara tarihlenen ve bugün apayrı sayılmakta olan metinlere dayanmaktadır. N.A. Morozov’un çalışmasının çıkması basında ve yazın dünyasında hararetli tartışmalara sebep olmuştu. Bazı haklı itirazlar ifade edilmiş olsa da, genel olarak ‘İsa’ eserinin özüne itiraz edebilen yoktu.
N.A. Morozov’un yaşadığı çağda artık unutulmuş olan I. Newton ve E. Johnson’un benzer eserlerinden herhalde haberi olmamıştı. Bu durum, N.A. Morozov’un ulaştığı birçok sonucun I. Newton ve E. Johnson’un düşünceleriyle uyuşmuş olmasını daha da şaşırtıcı hale getirmektedir.
Ancak N.A. Morozov eleştirel analizini M.S. VI. yüzyıla kadar uzatıp bu dönemin yeni köklü tarihlemelere ihtiyacı olduğunu keşfederek bu sorunu daha geniş ve derin bir şekilde araştırmıştı. N.A. Morozov da ortaya çıkan yeni tarihlerdeki karışıklığın sistemini bulma konusunda başarısız olmasına rağmen, araştırmaları kalite açısından I. Newton’un analizinden daha yüksek düzeyde bulunmaktadır. N.A. Morozov sadece ‘Antik’ Çağ tarihinin olaylarının değil Orta Çağ tarihinin olaylarının da yeni tarihlemeye ihtiyacı olduğunu açıkça gören ilk bilim adamıydı. Buna rağmen, M.S. VI-XII. yüzyılların bugün kabul edilmiş kronoloji versiyonunun az çok doğru olduğunu kabul ettiği için IV. yüzyıldan yukarı ilerlememiştir.
Bu yüzden, çalışmalarımızda tartışılan sorunlar ilk kez ortaya konmuş olan sorunlar değildir. Hemen hemen aynı sorunların yüzyıllar geçse de yeniden ortaya çıkması, hem de her ortaya çıktığında hep daha büyük bir güç ile meydana gelmesi söz konusu sorunun gerçekten var olduğunu göstermektedir. Mesela I. Newton, E. Johnson, N.A. Morozov gibi bilim adamları tarafından birbirinden bağımsız olarak önerilen Eski Çağ kronolojisindeki değişikliklerin birbirlerine ilkesel bakımdan yakın olması araştırdığımız soruna çözümün tam da bu yönde bulunduğuna işaret etmektedir.
N.A. Morozov‘un ‘İsa’ çalışmasının yayımlanması ile ilgili öğretici bir olayı kısaca anlatalım. N.A. Morozov’un fikirleri henüz yayımlanma aşamasındayken şiddetli bir dirençle karşılaşmıştı. 1921 yılında Devlet Başkanı olan Lenin’den bizzat destek ricasında bulunmak zorunda bile kalmıştı. Lenin tarafından konuyu araştırmak üzere görevlendirilen A.V. Lunacharskiy’nin 13 Nisan 1921 tarihli cevabını aşağıda sunalım:
------------------------------
<< Lunacharskiy’dan Lenin’e. Tse 13.IV.1921 yılı.
Sayın Yoldaş Lenin, Yoldaş Gorbunov tarafından imzalanmış olan Morozov’un ‘İsa’ kitabına ilişkin bilgi talebinizi aldım. Böyle meselelerden sorumlu olan yazı kurulundan bu kitabın nasıl bir kitap olduğunun öğrenilmesini memnuniyetle isteyeceğim. Ben kendim bu kitabı biliyorum. Bu, saçma hesaplamalara dayanarak İncil’de İsa’nın Cuma günü gerçekleştiği söylenen çarmıha gerilmesi ile aynı zamanda olduğu yazılan Güneş ve Ay tutulmasının hangi tarihe ait olabildiğini, İsa’nın birinci değil beşinci yüzyılda yaşadığını ispatlayan, buna dayanarak bir sebepten Julian Apostata sanılmış olan Caesar ve Augustus vb. gibi kişilerin mit olduğunu inkâr eden ve Cicero, Horace vb’nin gerçekte Orta Çağ’a ait olan eserlerinin tahrif edildiğinden kuşkulanan vb. kesinlikle saçma bir eserdir.
Morozov’u çok seviyorum ve ona saygı gösteriyorum ama bu kitap, yayımlanması yazarın adına ve Devlet Yayınevi’ne kesinlikle zarar verecek kadar tuhaf bir kitaptır.
Ciddi bilim Morozov’un Apokalips ile ilgili kitabını büyük bir şüphe ile karşılamışken ‘İsa’ kitabı kesinlikle tamamen absürt ve aynı bilimsel tek yanlılığa dayanan bir kitap olarak değerlendirilebilir.
Benim bu referansım size yeterince ehil görünmüyorsa kitabı memnuniyetle uzmanların araştırmasına sunarım.
Halk Komiseri A. Lunacharskiy.>> [488], s.271-272.
Ancak A.V. Lunacharskiy, N.A. Morozov ile yaptığı ve Morozov’un ayrıntılı bilimsel raporuna vâkıf olduğu görüşmeden sonra kitapla ilgili fikirlerini tamamen değiştirmişti. Uzun zaman geçmeden 12 Ağustos 1921 tarihinde Lenin’e, önceki mektubunda yer alan görüşleriyle tam olarak çelişen aşağıdaki mektubu göndermişti:
-------------
<< Lunacharskiy’dan Lenin’e. 12 Ağustos 1921. Sovyet Halk Komiserliği Yönetim Kurulu’na sunulan kopyayla Devlet Yayınevi’ne.
Yoldaş Morozov’un büyük ‘İsa ve Zamanı’ çalışmasının elyazmasını doğrudan doğruya okuyamadığım halde, tarafıma yazar tarafından bazı tabloların gösterilmesi ve sunulan sözlü rapor sonucunda, bu kitabın yayımlanmasının son derece önemli olduğunu ve yayımın hızlandırılmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Çalışma büyük olduğu için (üç cilt, toplam elli forma) ve biz vahim kağıt buhranından hâlâ çıkamadığımız için, Devlet Yayınevi St. Petersburg şubesine, bu kitabın gecikmeden yayımlanmasını teminen nüsha sayısını en azından 4000 adede kadar azaltmasını teklif ederim.
Eğitim Halk Komiseri A. Lunacharskiy.>> [488], s.308.
----------
Kitabın yayımcılarının yorumu da ilginçtir [488]: ‘Lunacharskiy’in Devlet Yayınevi’ne yazdığı 13 Nisan ve 12 Ağustos tarihli mektuplar arasındaki çelişki Lunacharskiy’nin ilk mektuptaki görüşlerini revize etmesinden kaynaklanmaktadır. Lenin’in tüm eserlerinin toplandığı yapıtta, hatalı bir şekilde, Lunacharskiy’nin Morozov’un çalışmasına bilim dışı diyerek onun için olumsuz şeyler söylediği belirtilmiştir (c.53, s.403, not 145).
Buna rağmen ‘İsa’nın birinci cildi ancak 3 yıl sonra, yani 1924 yılında çıkmıştır. Üstelik N.A. Morozov hükümete yine destek ricasıyla başvurmak zorunda kalmıştı. Bu kez F.E. Dzerjinskiy işe karışmak mecburiyetindeydi. Aşağıda F.E. Dzerjinskiy’nin N.A. Morozov’a 14 Mayıs 1924 tarihli mektubundan bir bölüm sunuyoruz:
<< Sevgili Nikolay Aleksandrovich!
…Çalışmanızın yayımlanması konusunda her tür yardıma hazırım. Tam olarak ne yapmam, hangi zorlukları ortadan kaldırmam ve bu konuda kiminle konuşmam gerektiğini yazmanız yeter.
Size bir şekilde yardım edebilirsem çok memnun olurum. 14/VIII. Saygılarımla, F.Dzerjinskiy.>>
Buna rağmen ‘İsa’nın yedinci cildi 1932 yılında çıktıktan sonra karşıtları N.A. Morozov’un bu konudaki sonraki çalışmalarının yayınlanmasını nihayet durdurabilmişti.
## Skaliger Kronolojisini Eleştiren Alman Bilginlerinin Son Dönemdeki Çalışmaları
Bizim 1980 yılından itibaren çıkan kronoloji ile ilgili çalışmalarımızın yayımlanmasının üzerinden on beş yıl geçtikten sonra, yani 1996 yılından itibaren birkaç Alman bilgininin Skaliger kronolojisini eleştirel bir biçimde inceleyen araştırmaları ortaya çıkmıştır. Burada Uwe Topper’in kitapları [1462], [1463] ve Heribert İllig’in ‘Şarlman Gerçekten Yaşamış Mıdır?’ kitabını [1208] örnek olarak gösterelim. Son kitapta, günümüzde Şarlman dönemine ait olduğu kabul edilen birçok belgenin aslında daha sonraki zamana ait olan taklitler olduğu iddia edilmektedir. Buna dayanarak, Orta Çağ tarihinden Şarlman dönemini içeren yaklaşık üç yüz yılın ‘silinmesi’ gerektiği hipotezi dile getirilmektedir.
Skaliger kronolojisinin, Heribert İllig’in önerdiği kısaltılmasının yalnızca lokal nitelik taşıdığı söylenmelidir. Yani, Heribert İllig ve Alman meslektaşları, Skaliger tarihinde keşfettikleri çelişkilerin sadece nispeten ufak düzeltmelerle ortadan kaldırılabileceğini düşünmektedirler. Mesela onlara göre, her şeyin yerli yerine oturması için Avrupa’nın Orta Çağ tarihinden üç yüz yılın silinmesi yeterli olacaktır. Ancak bizim çalışmalarımıza göre, bu denli ufak, lokal temizlemeler yeterli olmayacaktır. Skaliger kronolojisinin ve tarihinin M.Ö. XVII. yüzyıldan önceki bütün yapısının radikal bir şekilde yeniden incelenmesi gerektiğini iddia ediyoruz.
Yazarları Gunnar Heinsohn ve Heribert İllig olan ‘Firavunlar Ne Zaman Yaşamışlar?’ [1186] adlı kitapta, ‘eski’ Mısır’a yönelik Skaliger kronolojisinin doğru olup olmadığı sorunu ortaya konulmaktadır. Alman bilginlerinin Morozov’un başta 1924-1932 yıllarında yayımlanmış olan ‘İsa’ eseri olmak üzere (XX. yüzyılın başlangıcında çıkmış olan) çalışmalarını alıntılamaktan kaçındıkları söylenmelidir [544]. “İsa” eserinde N.A. Morozov ‘eski’ Mısır’ın bütün kronolojisinden şüphelenmekle kalmayıp farklı Mısır soylarının çok sayıda birbirine ‘yapıştırılması’nı göstererek ‘eski’ Mısır tarihinin esaslı bir şekilde kısaltılması gerektiğini temellendirmiştir. Maalesef N.A. Morozov’un ‘Buran ve Fırtınadaki Vahiy’ kitabının Almanca çevirisi hariç olmak üzere hiçbir eseri İngilizce’ye veya Almanca’ya çevrilmemiştir. Dikkatlerini Morozov’un çalışmalarına defalarca çektiğimiz halde, Alman bilginlerinin adlarını saydığımız çalışmalarında N.A. Morozov’a bir atıf bile bulunmamaktadır. Üstelik Herbert İllig ve meslektaşları ısrarla N.A. Morozov’un çalışmalarının varlığını kabul etmeye yanaşmamaktadırlar. Yalnızca başkanlığını Profesör Ye.A. Gabovich’in yürüttüğü Alternatif Tarih Salonu sayesinde A.N. Morozov’un adı Alman bilimsel tartışmalarında bahsedilir hale gelmiştir.
Ayrıca Gunnar Heinsohn’un ‘Pers Kralları Olarak Asur Kralları’ kitabını [1185] da kaydedelim. Kitapta (yine Morozov’a atıf olmadan) eski Asur tarihi ile eski Pers tarihi arasındaki bazı paralellikler öne sürülmektedir. Ancak Gunnar Heinsohn bu olayların Orta Çağ’a getirilmesi ile ilgili sorunu ortaya koymamaktadır. Heinsohn, her iki monarşiyi ‘uzak eski çağda’ bırakır. Bu yanlıştır.
Christian Blöss ve Hans-Ulrich Niemitz’in çok anlamlı adıyla ‘Yıkılış C-14’ kitabı da ilginçtir. [1038]. Kitapta, tarih olaylarının tarihlenmesi için (güncel durumdaki) radyokarbon ve dendrokronoloji yöntemlerinin uygulanabilirliği konusunda şüphe uyandıran çok sayıda kanıt verilmektedir. Ayrıca bkz. bülten [1491].
3.2. Roma Kronolojisi ve Tarihinin Doğruluğu Sorunu. XIX. Yüzyılın Aşırı Eleştiricilik Okulu (Hypercritical School)
Küresel Eski Çağ kronolojisinde başrolü oynaması nedeniyle Roma kronolojisinin durumunu açıklayalım. ‘Geleneğin’ geniş ölçüde eleştirilmesine, 1701 yılında Paris’te kurulmuş olan ve aynı yüzyılın yirmili yıllarında Roma geleneğinin doğru olup olmadığı konusundaki tartışmalara ev sahipliği yapan Edebiyat ve Güzel Sanatlar Akademisi’nde XVIII. yüzyılın başlarında başlanmıştı (Pouilly, Freret, vb.). Oluşan bilgi birikimi XIX. yüzyıldaki daha derin eleştirinin temelini oluşturmuştu.
Aşırı eleştiricilik adını taşıyan bu önemli bilimsel akımın büyük temsilcilerinden biri aşağıdaki metinlerin de yazarı olan ünlü Alman tarihçisi Theodor Mommsen idi:
‘Kral İkinci Tarquin, babası öldüğü zaman yetişkin birisi olduğu halde ve tahta da bundan 30 yıl sonra çıktığı halde göreve DELİKANLI olarak başlamıştı.
Roma tarihçileri, kralların sürgününden neredeyse bir kuşak önce (güya M.Ö. yaklaşık 509 yılı- A.F.) İtalya’ya gelen Pisagor’un her şeye rağmen bilge Numa Pompilius’un arkadaşı olduğunu öne sürmektedir.’ [538], s.876.
Tarihçilere göre Numa M.Ö. 673 yılı civarında ölmüştü. Demek ki buradaki aykırılık en az 100 yıl kadardır.
T. Mommsen, ’Roma’nın kuruluşundan itibaren Siraküza şehrine giden devlet elçileri 262 yılında, BUNDAN 86 YIL SONRA tahta çıkan Büyük Dionysius ile görüşmüşlerdi’, diye sözlerine devam etmektedir [538], s.876. Buradaki aykırılık 80 yıl kadardır.
Skaliger’ın Roma kronolojisi hiç de sağlam olmayan temellerde durmaktadır. Mesela Roma’nın kuruluşu kadar önemli bir olayın farklı tarihlenmeleri arasındaki aykırılık en az 500 yıldır [538], s.876 ya da [579], s. 23-24.
Mesele şu ki, güya M.Ö. IV. yüzyılda yaşamış olan Hellanicus ve Damastus’un daha sonra Aristotle tarafından desteklenmiş olan fikirlerine göre, Roma Aeneas ve Ulysses tarafından kurulmuş ve adını Roma isimli Truvalı kadından almıştır [579], s.23-24. Bazı Orta Çağ bilginleri de onlarla mutabıktı. Mesela Jean de Courcy’nin "Chronique de la Bouquechardiére" (Dünya Vakayinamesi) kitabında, ‘Truvalılar Venedik, Cycambre, Kartaca ve Roma Şehirlerini Kuruyor’ isimli dikkate değer bir minyatür görüyoruz [1485], s.164,165. Bu ilginç minyatürü res.1.25’te görebilirsiniz. Burada gösterilmiş tüm ortam tipik Orta Çağ ortamıdır. Bu arada kaydedelim ki, minyatür başlarında kürklü, kışlık kalın kulaklıklı kalpaklar olan ve kuruluşu incelemeye gelen iki Truva kralını temsil etmektedir, res.1.26 ve res.1.27.
Böylece, ROMA’NIN KURULUŞU hem Aeneas hem de Ulysses’in yer aldığı TRUVA SAVAŞINDAN HEMEN SONRA GERÇEKLEŞMİŞTİ. Ama bugün kabul edilmiş olan Skaliger kronolojisine göre güya M.Ö. XIII. yüzyıldaki Truva Savaşı ile güya M.Ö. VIII. yüzyıldaki Roma’nın kuruluşu arasında 500 yıl fark var. O zaman şu sonuca varıyoruz:
Ya Roma 500 yıl daha önce kurulmuştu;
Ya Truva Savaşı 500 yıl daha sonra gerçekleşmişti;
Ya da vakanüvisler Roma’yı Aeneas ve Ulysses’in kurduğu konusunda bilerek yalan söylüyorlar.
Bu arada Romulus ile ne yapalım? Yoksa Romulus düpedüz Ulysses’in başka bir adı mı acaba? Kısacası çok soru ortaya çıkıyor. Ve biz ilerledikçe soruların sayısı daha da artacak.
Söz arasında kaydedelim ki, başka bir versiyona göre, şehre ismi Ulysses ve Circe’nin oğlu olan Romus tarafından verilmişti. Bu, Romus’un (ya da Romulus’un kardeşi Romus’un) Ulysses’in oğlu olduğu anlamına gelmiyor mu? Tabii ki Skaliger kronolojisi çerçevesinde bu imkânsız bir şeydir.
Bununla ilgili olarak tarihçi B. Nise şunu söylüyor: ‘Birçok İtalyan şehri gibi Roma’nın buraya Truva Savaşı’ndan sonra atılmış olan Yunan ve Truva kahramanları tarafından kurulduğu öne sürülmektedir. Bununla ilgili çok farklı destanlar vardır. Hellanicus ve Damastus’un daha M.Ö. IV. yüzyılın başlangıcında anlattıkları ve daha sonra da Aristotle’nin yazdığı en eski olanına göre, şehre Truvalı kadın Roma’nın adı Aeneas ve Ulysses tarafından verilmişti’ [579], s.23. Tekrar edelim ki, bu versiyon ile bugün kabul edilmiş olan versiyon arasında yaklaşık 500 yıllık fark var.
‘Şehrin (Roma’nın) kuruluşu’nun tarihinin belirlenmesinde bu denli büyük dalgalanmalar olması, bu tarihi dayanak noktası olarak kullanan çok sayıda belgenin tarihlenmesini de fazlasıyla etkilemektedir. Mesela Titus Livius’un ünlü ‘Tarih’i de bunların arasındadır. Bu arada, Şehrin İtalyan Roması ile özdeşleştirilmesi Skaliger kronolojisinin hipotezlerinden bir tanesidir. Şehir denilince meşhur Bosphorus’taki Roma, yani Tsar-Grad olarak bilinen Konstantinopolis’in anlaşılması da mümkündür.
Tarihçilerin bildirdiği gibi, genelde ‘alışılagelmiş Roma tarihi, bize sayıları gayet az olan yazarların eserleri olarak ulaşmıştır. Bu yapıtların en ciddisi şüphesiz Titus Livius’un tarihsel eseridir.’ [719], s.3. Titus Livius’un M.Ö. 59 yılı civarında doğduğu ve Roma’nın aşağı yukarı 700 yıllık tarihini tarif ettiği ileri sürülmektedir. Livius’un 144 kitabından 35 tanesi günümüze ulaşmıştır. Eserinin ilk yayımı 1469 yılında gerçekleştirilmiştir ve KAYNAĞI BİLİNMEYEN KAYIP BİR ELYAZMASINA DAYANMAKTADIR. Bir süre sonra Hessen şehrinde beş kitabını içeren bir elyazması bulunmuştur [544].
T. Mommsen, ‘Evrensel vakayiname ile ilgili durum daha kötüydü. Arkeoloji biliminin gelişmesi alışılagelmiş tarihin belgeler ve başka güvenilir kaynaklar yardımıyla kontrol edilebileceği ümitlerini mümkün kılmıştı. Ama bu ümit boşa çıkmıştı. Araştırmaların sayısı artıp derinleştikçe Roma’nın eleştirel tarihinin yazılması ile ilgili zorluklar hep daha açık şekilde ortaya çıkıyordu’, diye yazmıştı [539], s.512.
Mommsen, ‘Ayrıca RAKAMLARDAKİ SAHTELİK (Valerio Anciate’nin-A.F.) çalışmalarında çağdaş tarih dönemine kadar sistemli şekilde devam ediyordu. Alexander Polyhistor, Truva’nın düşüşü ile Roma’nın kuruluşu arasındaki kayıp 500 yılın (Burada yukarıda gösterdiğimiz verileri hatırlatalım: Bugün kabul edilmiş olan kronoloji versiyonundan, yani Skaliger versiyonundan farklı olan başka bir kronoloji versiyonuna göre, Truva’nın düşüşü Roma’nın kuruluşundan 500 yıl önce değil hemen önce ortaya çıkmıştır, bkz. [579], s.23-24-А.F.) kronoloji ilişkilerine nasıl konması gerektiğini ve bu 500 yılın Mısır ve Yunan vakanüvislerinin maalesef çok kullandığı boş kral listelerinden biriyle nasıl doldurulduğunu göstermişti. Hem Aventinus ve Tiberinus krallarını hem Silvian adlı Arnavut soyunu dünyaya tanıtan o olmuştur. Sonraki kuşakları, isimleri icat etmek, saltanat dönemlerini tespit etmek ve hatta daha görsel olsun diye portrelerini yapmak fırsatını kaçırmamıştır’ diye yazmıştır [539], s.513-514.
Bu eleştiri B. Niese tarafından da özetlenmiştir, bkz. [579], s.4-6.
Theodor Mommsen, ‘Antikçağ’ın en önemli tarihlerinin revizyonuna başlamayı öneren yegâne bilim adamı değildi. ‘Krallık Roması’nın kronolojisinin doğruluğu ve Roma tarihinin ilk beş yüzyılı!! ile ilgili bilgilerimizin gerçekliği konusunda şüphe uyandıran ultraşüpheci görüşün (tarihçiler bu görüşe ultraşüpheci adını sonradan koymuştur) detaylı anlatımı [92] ve [498]’de bulunabilir. Roma kaynaklarının Skaliger kronolojisine uydurulması aşamasında ortaya çıkmış olan zorluklar hakkında bkz. [1481].
Tarihçi Radzig, ‘mesele şudur ki, Roma vakayinameleri bize ulaşmamış. Bundan dolayı bütün tahminlerimizi Roma tarihçisi olan ‘annales’ (annals) yazarlarına dayanarak yapmak zorundayız. Ama burada da... büyük zorluklarla karşı karşıya kalıyoruz. Bunlardan en önemlisi annales yazarlarının gayet kötü hali’ diye bildiriyor [719], s. 23.
Roma annalesinin bütün Büyük Yazarları yok olmuştur [512], s.6-7. Roma fastilerinde bir kronoloji sistemine göre bütün antik Roma görevlilerinin kayıtlarının yıllık olarak yapıldığı varsayılmaktadır. Bu kayıtlar teorik olarak kronolojinin güvenilir bir ‘iskeleti’ olabilirdi.
Ancak tarihçi G. Martinov, ‘Livius’un eserinin her yerinde Konsolosların adları ile ilgili olarak karşılaştığımız çelişkileri ya da bunların tümüyle atlanmasını ve AD SEÇİMİNDEKİ TÜMÜYLE KEYFİLİK’i buna nasıl uydurmalı?’ diye soruyor. Martinov, ‘Askeri tribunusların adlarındaki inanılmaz karışıklığı buna nasıl uydurmalı? FASTİLER ZAMAN ZAMAN HİÇ ANLAŞILMAZ YANLIŞLARLA DOPDOLU. Bizzat Livius da kronolojisinin bu önemli temelinin sağlam olmadığını anlamıştı’ diye ifade ediyor [512], s.6- 7,14.
G. Martinov, ‘NE DİODORUS’UN NE DE LİVIUS’UN DOĞRU BİR KRONOLOJİSİ VARDI. Kimin hangi yılda konsolos olduğunu söyleyemeyen fastilere güvenemeyiz, içindekilere dayanarak Licinius Marcus ve Tubero’nun çelişkili işaretleri verdikleri kumaştan kitaplara güvenemeyiz. Herhalde daha güvenilir belgelerin de SAHTE OLDUĞU VE DAHA DİKKATLİ İNCELEMELERDEN SONRA YAPILDIĞI anlaşılmaktadır.’ diye özetliyor [512], s.20,27-28.
Bundan dolayı, çağdaş kronoloji uzmanı E. Bickerman’ın bizi şuna inandırmaya çalışıyor olması gariptir: ‘Roma konsoloslarının tam listeleri 1050 yıldır mevcut olduğundan, tarihlerin sağlam olması şartıyla onların her birinden Jülyen tarihi kolay bir şekilde belirlenebilir’ [72], s.76. Bu, Roma’nın kuruluş tarihinin 500 yıllık dalgalanmasının bütün konsoloslar listesinde ve “Eski Çağ” Roma tarihinde dalgalanmalara yol açacağı gerçeğine rağmen, Roma’nın Jülyen takvimindeki tarihini kesin olarak bildiğimizi ima etmektedir.
E. Bikerman’ın kendi monografisinde [72] asıl ‘Eski Çağ’ kronolojisi tarihlerinin temellendirilmesine dair ima bile yoktur. Kitabında, tarihleme esaslarını açıklamak yerine Skaliger kronolojisinin krokisini belli belirsiz bir şekilde ÖNCEDEN BİLİNEN olarak kabul eden tek tük örnekler gösteriyor.