BÖLÜM 1.
TARİHSEL KRONOLOJİNİN SORUNLARI
14. DENDROKRONOLOJİNİN VE BAZI BAŞKA TARİHLEME YÖNTEMLERİNİN SIKINTILARI
14.1. Dendrokronolojik Tarihlemenin Kesiksiz Cetveli Geçmişe Doğru En Fazla M.S. Onuncu Yüzyıla Kadar Uzanıyor
Tarihi eserlerin bağımsız tarihlenmesi iddiası olan çağdaş yöntemlerden biri dendrokronolojik yöntemdir. Kavram oldukça basittir. Ağaç halkalarının her yıl düzensiz şekilde eklendiği varsayımına dayanmaktadır. Yaklaşık olarak aynı yerde ve şartlarda yetişen aynı cins ağaçlara ait olan yıllık halkaların kalınlık cetvelinin aşağı yukarı aynı olduğu varsayılmaktadır.
Bu yöntemi tarihlemede uygulayabilmek için, belli bir cins ağaca ait olan yıllık halkaların oldukça uzun süreleri kapsayan etalon kalınlık cetvelini çizmek gerekmektedir. Bu cetvele dendrokronolojik cetvel diyelim. Öyle bir cetvel çizildiyse, onun yardımıyla ağaç parçaları içeren bazı arkeolojik buluntular tarihlenebilir. Ağaç cinsini belirleyip, ağacın gövdesinden geçen yatay bir kesiti alıp, halkaların kalınlığını ölçüp, grafiği çizip dendrokronolojik etalon cetvelinde aynı grafiği içeren kısmı bulmaya çalışmak gerekmektedir. Aynı zamanda, karşılaştırılan grafiklerin hangi sapmalarının uygun görüleceği sorusunun araştırılması lazımdır.
Ancak Avrupa’daki dendrokronolojik cetveller sadece birkaç yüzyıl geriye uzanmaktadır. Bu, “antik” eserlerin tarihlenmesini imkânsız hale getirmektedir. “Birçok Avrupa ülkesinin bilim adamları dendrokronolojik yöntemi uygulamaya başlamışlardı... Ancak işin o kadar basit olmadığı ortaya çıkmıştı. AVRUPA ORMANLARINDAKİ ESKİ AĞAÇLARIN YAŞI YALNIZCA 300-400 YILDIR... Geniş yapraklı ağaçları araştırmak zordur. BULANIK HALKALARI geçmişi hiç de istemeyerek anlatıyor... Kaliteli arkeolojik malzeme sayısı umutların tersine yetersiz çıktı.” [616], s.103.
Dağ sarıçam ağacı olan Douglas köknarına (Abies amabilis) dayanan Amerikan dendrokronolojisinin durumu daha iyidir [616], s.103. Ancak bu bölge “Antikçağ’ın” alanından uzakta bulunmaktadır. Ayrıca her zaman bir dönemin yerel hava şartları, toprağın bileşimi, yerel nem oranının değişimi, arazinin yüzeyi gibi gözardı edilecek çok sayıda etken de bulunmaktadır. Bütün bunlar halkaların kalınlık cetvellerini çok etkilemektedir [616], s.100-101. Dendrokronolojik cetvellerin çiziminin MEVCUT SKALİGER KRONOLOJİSİNE dayanılarak yapılmış olması çok önemlidir [616], s.103. Dolayısıyla, yazılı belgelerin herhangi bir şekilde değiştirilmesi, şu halde bağımsız olmayan bu cetvelleri de otomatik olarak değiştirecektir.
Ancak Avrupa ve Asya’daki dendrokronolojik cetveller bizim zamanımızdan SADECE BİRKAÇ YÜZYIL GERİYE uzanmıştır.
Burada bu cetvellerin İtalya, Balkanlar, Yunanistan ve Türkiye’deki çağdaş durumunun daha kesin görünümünü anlatacağız.
Bu ülkeler için dendrokronolojik tarihleme cetvellerinin, bu konunun 1994 yılı (ilkbahar) tarihli durumunu açıklayan diyagramını gösterelim, res.1.68. Bu diyagram Profesör Yu.M. Kabanov (Moskova) tarafından nezaketle emrimize verilmişti. Profesör Kabanov, Amerikalı Profesör Peter Ian Kuniholm’un dendrokronolojinin çağdaş durumu ile ilgili bir konuşma yapıp bu arada bu ilginç diyagramı gösterdiği konferansa 1994 yılında katılmıştı. Bu diyagram, Malcolm and Carolyn Wiener Laboratory for Aegean and Near Eastern Dendrochronology, Cornell University, Ithaca, New York, USA Laboratuvarında çizilmişti.
Res.1.68’de, yatay eksende, dendrokronolojik cetvellerin meşe, şimşir, sedir, çam, ardıç iğneyapraklı ağaçlar gibi farklı ağaç cinslerine göre yeniden çizilmiş olan kısımları gösterilmiştir.
Bütün bu altı cetvelde M.S. 1000 yılının yanında bir aralığın olduğu çok net görülüyor. Böylece, bunlardan hiçbiri M.S. ONUNCU YÜZYILDAN GERİYE KESİNTİSİZ UZANMAMAKTADIR.
Dendrokronolojik cetvellerin diyagramda gösterilen hiçbir güya “daha önceki” kısmı bağımsız tarihlemeler için kullanılamaz. Çünkü onlar zaman eksenine sadece Skaliger kronolojisi uyarınca bağlıdır. Ona dayanarak bazı tek tük “eski” tomruklar “tarihlenmişti”.
Mesela firavunun mezarından alınmış olan bir tomruk ELBETTE SKALİGER KRONOLOJİSİNE DAYANAN “tarih fikirleri” uyarınca M.Ö. herhangi bir bin yıl ile tarihlenmişti. Bundan sonra uzmanlar, başka “eski” tomruklar bulunduğu zaman onları kronoloji açısından artık “tarihlenmiş olan bu tomruğa” bağlamaya çalışıyordu. Bazen bunu başarıyorlardı. Sonuçta orijinal “tarihlemenin” etrafında dendrokronolojik cetvelin bir kısmı ortaya çıkıyordu. Bu kısmın içindeki farklı “eski” buluntuların izafi tarihlenmesinin gerçek olması mümkündür. Ancak mutlak tarihlenmeleri, yani bütün bu kısmın zaman eksenine bağlanması yanlıştır. Çünkü Skaliger kronolojisine göre belirlenmiş olan orijinal tarihleme de doğru değildi. Anlamaya başladığımız gibi, bu tarihleme büyük oranda yanlıştır.
Yine dendrokronolojik “yöntemin” temellerine dönelim. Dendrokronolojik cetvel teorik bakımdan günümüzden başlayarak geçmiş döneme doğru geliştirilmelidir. Tabii ki bunun yanı sıra, farklı numunelerin halka kalınlığı cetvellerini birbirine bağlamak zorundayız.
Bu bağlamanın prensibi nedir? Çağdaş kitapta [1055], sayfa 341’de bu sorun ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Burada matematiksel istatistik yöntemleri ile sırf “görsel” subjektif değerlendirmelerin bir “karışımı”nın uygulanmakta olduğu ortaya çıkmaktadır [1055], s.341. Dolayısıyla, tarihlenmiş ile tarihlenmemiş olan dendrokronolojik cetveller arasındaki sınır son derece bulanık hale gelmektedir.
[1055] kitabında açıkça söylendiği gibi, “yeni tomruğun halka cetvellerinin, tespit edilmiş olan kronolojinin halka cetvellerine uyduğundan oldukça “emin olduğumuz” durumu (bağlamayı) bulabilirsek yeni tomruğa tarihlenmiş olan deriz.” Ancak bu bağlamayı bulamazsak tomruk tarihlenmemiş olur. Gerçi bu durumda, dendrokronoloji uzmanı, fikrine göre “iyi” ama “tam kusursuz” olmayan uygunluk ile bir ya da birden fazla bağlama yöntemi işaretleyebilir. Tabii, DENDROKRONOLOJİ UZMANLARININ TOPLULUĞU, “KUSURSUZ UYGUNLUK” SÖZLERİNİN KESİN ANLAMI KONUSUNDA FİKİR BİRLİĞİNE VARMALIDIR [1055], с.341. Bu yüzden, dendrokronolojide subjektif keyfiliğin var olması mümkündür. Zaten farklı dendrokronolojik tarihlerin farklı güvenirliği bulunmaktadır. Güvenirliği, bu tarihe kadar uzanan dendrokronolojik cetvelin ne kadar sağlam bağlandığına bağlıdır. Bu arada, kuşku götürür bağlamalar varsa tarihin kendisi de kuşku götürür hale gelir. [1055] kitabında, s. 341, böyle tarihler için özel bir “gri alan” terimi kullanılmaktadır. Yani, güvenilir “beyaz” tarihleme alanı ile hiçbir tarihlemesi olmayan “siyah” alan arasındaki alan.
Yazarlar Christian Blöss ve Hans-Ulrich Niemitz geçenlerde çıkan kitaplarında, dendrokronolojik yöntemi yok edecek kadar sert bir şekilde eleştirmişlerdir [1038].
14.2. Tortul Tabakaya Göre Tarihleme, Radyum-Uranyum Ve Radyum - Aktinyum Yöntemleri
Skaliger tarih kronolojisi, eşyaların mutlak yaş değerlendirmesine yönelik kaba fiziksel yöntemlerin ayarlama skalalarına bile açık ya da gizli olarak girmişti.
A. Oleynikov, “Taş ocağının girişinin yanındaki duvarlar Roma istilası günlerinden (çağdaş Savoya (Savoy) alanı söz konusu – A.F.) itibaren geçen on sekiz yüzyıl içinde, ölçümlerin gösterdiği üzere, artık kalınlığı 3 milim kadar olan rüzgâr erozyonu tabakasıyla kaplanmıştır. (Skaliger kronolojisinin tahmin ettiği gibi) 1800 yıl içinde oluşmuş olan bu kabukçuğun kalınlığını, buzul ile cilalanmış olan tepelerin yüzeyini kaplayan 35 santimetrelik rüzgâr erozyonu kabuğu ile karşılaştırırsak, buzların bu yeri aşağı yukarı 216 bin yıl önce terkettiğini tahmin edebiliriz... Ancak, bu yönteme taraftar olanlar yıkılma hızının etalonlarına kavuşturulmasının ne kadar zor olduğunu iyice anladılar... Rüzgâr erozyonunun hızı farklı iklim şartlarında farklıdır: AYNI KÜTLE, TROPİKADA BİR ŞEKİLDE AŞINIRKEN KUZEY KUTUP DAİRESİNDE FARKLI ŞEKİLDE AŞINIR. RÜZGÂR EROZYONUNUN HIZI HAVANIN SICAKLIĞI VE NEMLİLİĞİNE, YAĞIŞ MİKTARINA VE GÜNEŞLİ GÜNLERİN SAYISINA BAĞLIDIR. Demek ki, her doğal bölge için özel grafiği ve özel cetvelleri çizmek gerekiyor. İklim şartlarının ilgilendiğimiz tabakanın açıldığı andan itibaren değişmez olduğuna emin olabilir miyiz?” diye bildiriyor [616], s.34-35.
Tortu birikimi hızı yardımıyla mutlak yaşın saptanmasına yönelik pek çok teşebbüs kaydedilmiştir. Ama hepsi başarısız olmuştur. Niye başarısız olduğu anlaşılıyor.
A. Oleynikov şunu yazıyor: “Bu yönde araştırmalar birçok ülkede aynı anda yapıldı, ama sonuçları umutların tersine memnuniyet verici değildi. AYNI DOĞAL ŞARTLARDA AYNI KÜTLELERİN BİLE ÇOK FARKLI HIZLA BİRİKİP RÜZGÂR ETKİSİYLE AŞINABİLDİĞİ VE BU SÜREÇLER İLE İLGİLİ DAHA KESİN YASALARIN TESPİT EDİLMESİNİN HEMEN HEMEN İMKÂNSIZ OLDUĞU net bir şekilde ortaya çıktı.” Mesela eski yazılı kaynaklardan (yine Skaliger kronolojisine atıfta bulunarak! – A.F.) Mısır firavunu II. Ramses’in yaklaşık 3000 yıl önce hüküm sürdüğü biliniyor. Hüküm sürerken kurulmuş olan binalar şimdi üç metrelik kum tabakasının altında. Demek ki, bin yıl içinde burada kum aluvyonundan oluşan aşağı yukarı bir metrelik tabaka birikmiş. Bu arada Avrupa’nın bazı bölgelerinde BİN YIL İÇİNDE sadece 3 cm tortu birikmiştir. Ama buna karşılık Ukrayna’nın güneyindeki limanların ağızlarında bu miktardaki tortu HER YIL birikmektedir.” [616], s.39.
Başka yöntemleri de kullanmaya çalıştılar. “Radyum-uranyum ve radyum-aktinyum yöntemleri azami 300 bin yıl için geçerli. Bunlar, istenilen kesinlik 4-10 bin yılı aşmadığı takdirde jeolojik oluşukların tarihlenmesi için uygun.” Ancak bu kaba yöntemler, tarihsel kronolojiye pratik olarak maalesef henüz hiç de hizmet edememektedirler.