A.T. Fomenko
Sayılar Yalana Karşı

Geçmişin Matematiksel Araştırması. Skaliger Kronolojisinin Eleştirisi. Tarihlerin Oynaması ve Tarihin Kısaltılması. Yeni Kronoloji.

BÖLÜM 1.
TARİHSEL KRONOLOJİNİN SORUNLARI

16. RADYOKARBON YÖNTEMİNİN TEMELİNİ OLUŞTURAN HİPOTEZLERİN ELEŞTİREL ANALİZİ

Bu alt-bölümde, A.S.Mişenko’nun çalışmaları alıntılanmıştır.

( A.S.Mişenko, fizik ve matematik doktoru, Moskova Devlet Üniversitesi Mekanik ve Matematik Fakültesi profesörü, V.A.Steklov Matematik Enstitüsü ve Rusya Bilimler Akademisi Üyesidir.  1996  yılında  Rusya  Federasyonu  Devlet  Ödülü’nü  kazanmıştır.  Topoloji  ve geometri, fonksiyonel analiz, diferansiyal denklemler ve uygulamaları alanlarında uzmandır.)

16.1. W.F.Libby’nin İlk Fikri

Radyokarbon yönteminin arkeolojide kullanılmasının bugün karşılaştığı problemleri daha kesin şekilde belirlemek için geçmişe, 50’lere ve 60’lara geri dönmek ve radyokarbon yönteminin tarihî ve arkeolojik uygulamalarının hangi esasta kurulduğuna bakmak iyi olacaktır. Bahis konusu olan, yöntem yaratılırken ilk adımda nesnel zorlukların ortaya çıkmasıdır. Yukarıda verilen örneklerin gösterdiği gibi, bu zorlukların birçoğu şimdiye kadar çözülmediler ve tam tersine ağırlaşmaya devam ediyorlar. Ayrıca, Almanya’da yeni basılan kitaba [1038] ve makaleye [1491] bakılabilir. Bu nedenle, bu yöntemin arkeolojik uygulamasının esaslarını yeni baştan incelemek gereğine fizikçilerin dikkatlerini çekmek için bu problemlere yeniden işaret etmek kesinlikle faydalıdır. Özellikle Skaliger kronolojisi hakkında ögrendiklerimizin ışığı altında.

Radyokarbon yöntemi kavramı W.F. Libby’ye aittir [1250]. "İkinci Dünya Savaşı bittikten kısa süre sonra, Amerikalı Frank Libby kendisinin dünyaca meşhur olmasına yardım eden ve Gugengeym ve Nobel ödüllerini kazanmasını sağlayan keşfini yayımlamıştır. Suni biçimde yaratılan nötronlar ile azot atomlarının birbirini etkilemesini inceleyen Libby, doğada kendi deneyindeki gibi eşit nükleer tepkimelerin olmaları gerektiği neticesine vardı (1946). Dünya  atmosferinde  kozmik  ışınların  tesiri  altında  yaratılan  nötronlar,  azot  atomları tarafından  emilmeli  ve  radyoaktif  karbon  izotopuna  (C14)  dönüşmeliler.  Bu  radyoaktif karbonu az miktarda istikrarlı C12 ve C13 karbon izotoplarına karıştırıp onlarla birlikte bitkisel organizmalar ve hayvanlar tarafından (insanoğlu dâhil) sindirilen karbonik asit molekülleri oluşturur. Bunlar canlı organizmaların hem dokularında hem çıkartılarında olmalılar. Baltimore’deki lağım sularından çıkan pis kokulu metan buğularının hafif radyoaktivitesini tespit edebildiğinde (1947 yılında), bu Libby’nin tahmininin ilk ispatı oldu. Daha sonra, büyüyen ağaçların, deniz kavkılarının v.b. radyoaktivitesi tespit edildi (1948-1949 yılları). Radyoaktif  karbon  izotopu  her  radyoaktif  element  gibi  daima  kendine  özgü  bir  hızla parçalanır.   Bu   yüzden,   bu   azalma,   C14’ün   atmosferdeki   sürekli   yeni   oluşumu   ile tamamlanmasaydı, atmosferde ve biyosferdeki konsantrasyonun sürekli olarak azalması gerekirdi (Libby’ye göre 5568 yılda iki kat). Ne kadar madde azalırsa o kadar yeni madde gelir. Ama uyumsuzluk akortu doğanın bu harika karşılıklı uyumu ve tenasübüne çarpıyor. Bu akortu ölüm getirmektedir. Yeni karbon, organizmanın ölümünden sonra artık içine geçmez (havadan bitkinin gövdesine, yemekle hayvanın gövdesine) ve C14’ün konsantrasyonunun azalması telafi edilmez. Ölmüş organik gövdenin radyoaktivitesi (leşin, ağacın, kömürün v.b.) sürekli düşer ve en önemlisi, tamamen belirli bir hızla!

Demek ki, bir organizmanın kendi hücrelerini ne zamandan beri yenilemez olduğunu, yani ağacın ne zaman kesildiğini, kuşun vurulduğunu, insanın öldüğünü tespit etmek için, ölmüş organizmadaki özgül radyoaktivitenin canlılarınkilere göre ne kadar küçüldüğünü ölçmek yeterlidir. Tabii, bu kolay değildir. Doğal karbonun radyoaktivitesi çok zayıftır (organizmanın ölmesinden önce bile, 10 MİLYAR NORMAL KARBON ATOMUNA BİR C14  ATOMU DÜŞER). Fakat  Libby ölçme ve sayma araçları ve usullerini hazırlamıştır.

Böyle  kadim  nesnelerin  yaşlarının  tayin  edilmesinin  radyokarbon  yöntemi  kurulmuştur” [390], s.52-53.

Bu metotların esaslarını inceleyelim. Ayrıca bkz. [390], [391], [1250], [1080], [986], [110], [1081], [1082], [1480], [414], [1431], [1432], [1433], [1025], [1124], [1473], [567], [480], [478].

16.2. Radyokarbon Yönteminin Fiziksel Temelleri

Kozmik ışınlar Dünya’nın atmosferindan geçerek nötronlar yaratırlar. Nötronlar akımının yoğunluğu atmosferdeki yükseklikle değişir. Bu akımın yoğunluğunun deneme balonlarıyla ölçülmesinin sonuçları res.1.72’de gösterilmiştir, А eğrisine bakınız. Ölçümler ABD’deki New Jersey eyaletinde yapılmıştır ve 1955 yılından önceki döneme aittir. Nötronların en çok bulunduğu bölge aşağı yukarı 40 bin kadem (12 kilometre) yükseklikte bulunur. Dünya yüzeyinin yakınlarında nötronların akımının yoğunluğu sıfıra kadar azalır. Bu bizi şu iki sonuca götürür:

1) Nötronlar atmosferde, stratosfer tabakasında oluşur. Bu yüzden, birincil kozmik ışınların atmosferden geçmesiyle oluşan ikincil kozmik ışın partikülleridir.

2) Bütün bu nötronlar hemen nükleer tepkimeye girer ve onların ancak cüzi bir miktarı Dünya yüzeyine ulaşır.

Res.1.72’de, nötronların 30 bin kadem yüksekliğindeki akımının jeomagnetik enleme bağımlılığı B eğrisinde gösterilmiştir [986], s.139. Ölçümler 1955 yılına kadar yapıldı. Nötronların (boş zerrelerin) akımının jeomagnetik enleme res.1.72’de gösterilen bağımlılığı (В eğrisi), kozmik ışınımın nötronlar yaratan orijinal zerrelerinin Dünya’nın manyetik alanı tarafından çekilen dolu zerreler olduklarını düşündürmektedir. Şu önemlidir ki, nötronların akımının 50 derece enlemindeki - Paris, Prag, Kiev, Harkov’un bulunduğu enlemde olan - yoğunluğu,  bu  akımın  20-30  derece  enlemindeki  -  Kızıldeniz  sahili,  Afrika’nın  kuzey sahilinin bulunduğu enlemde olan - yoğunluğundan ÜÇ KAT BÜYÜKTÜR.

Dünya’nın atmosferinde bir dakikada ortaya çıkan nötronların sayısı, artı eksi yüzde 25 hata payıyla, ortalama 6x1020 nötron/dakikadır [986], s.139. Böylece Dünya’da her bir dakikada 4,5х1020 ila 7,5х1020 nötron ortaya çıkar. Bu nötronlar atmosferdeki azot ve oksijen atomlarıyla çarpışıp onlarla nükleer reaksiyona girerler. Nötronların azot atomu ile etkileşimi ihtimalinin oksijen atomu ile etkileşimi ihtimalinden binlerce kat büyük olduğu düşünülmektedir [986], s.139-140. Düşük enerjili nötronlar (termik nötronlar) sonucu radyoaktif C14 karbonunun oluşturulduğu reaksiyon en başta gelmektedir:

N14 + n ----> C14 + H1                       (1)

Bu reaksiyonun kesiti ortalama 1,7x10-24  civarındadır. Bkz. [986], s.140. Hızlı nötronlar iki çeşit reaksiyona yol açabilir:

N14 + n ----> B11 + He4                       (2)

N14 + n ----> C12 + H3                         (3)

Fakat (1) numaralı reaksiyonun kesitine göre bunların kesitleri çok küçüktür. Ve (3) numaralı reaksiyonda istikrarlı He3 helyum izotopuna değişerek 12,5 yıllık yarılanma ömrüne göre parçalanan H3 trityum meydana geliyor. H3 trityumunun meydana gelme hızının C14’ün meydana gelme hızının yüzde 1’ini teşkil ettiği tahmin edilmektedir.

M.C. Eytkin "Fizik ve Arkeoloji" isimli monografisinde şöyle yazıyor: “Nötronların nispeten küçük miktarı Dünyanın yüzüne varır... ve TAHMİN ETMEK DOĞRUDUR Kİ (? - A.F.), kozmik ışınlar tarafından  yaratılan her nötron  bir radyokarbon atomu oluşturuyor; demek ki, nötronların oluşmasının hızı radyokarbonun oluşmasının hızına eşittir. Bu, bir yılda ortalama 7,5 kiloya denk geliyor” [986], s.104. C14 radyokarbonu şu formüle göre parçalanır:

C14 ----> N14 + β-               (4)

Yarılanma ömrü aşağı yukarı 5600 yıldır. Bu durumda, radyokarbonun yüzde 1’i ortalama 80 yılda parçalanır. Bu yüzden, Dünya’daki C14’ün sürekli miktarının yaklaşık 60 ton teşkil ettiğini belirlemek kolaydır. Yani, artı eksi yüzde 25 hata payını gözeterek, 45 ila 75 ton.

Oluşan radyokarbon atmosferde başka elementlerle karışır, okyanuslar tarafından yutulur ve organizmalar tarafından sindirilir. Karbon yayılımı alanına karbon mübadele rezervuarı denir. Bu, atmosfer, biyosfer, deniz yüzeyi ve derin okyanus sularından ibarettir, res.1.73. Bu resimdeki sayılar mübadele rezervurının şu ya da bu bölümündeki karbonun oranını gösteriyorlar. Karbonun atmosferdeki içeriği 1 olarak kabul ediliyor. Karbonun mübadele rezervuarından okyanusun dibine tortu kütle olarak çıkışı res.1.73’de gösterilmemiştir.  “Radyokarbon  yöntemi  ile  kastettiğimiz,  nesnenin  mübadele  fonundan çıktığı andan nesnedeki C14’ün ölçülmesi anına kadar geçen zamandır” [110], s.32.

 

16.3. Radyokarbon Yönteminin Temelini Oluşturan Hipotezler

Radyokarbon yaş ölçümünün nazari düşüncesi çok basittir. Bunun için sadece şunları bilmek yeterlidir:

1) Nesnenin mübadele fonundan çıktığı anda hacimdeki radyokarbon oranı,

2) C14 radyokarbonunun tam olarak yarılanma ömrü.

Bundan  sonra,  numunenin  yeterli  hacmini  alıp  radyokarbonun  şimdiki  miktarını ölçmek ve nesnenin mübadele rezervuarından çıktığı andan ölçüm anına kadar geçen zamanı basit çıkarma ve bölme işlemleriyle belirlemek lazım. Fakat görünüşte basit olan bu fikir pratikte büyük zorluklarla karşılaşıyor. С14’ün izafi miktarının şu ya da bu nedenle her AZALMASININ, "numunenin ESKİMESİNE” yol açtığına hemen işaret edelim.

 

16.4. Nesnenin Mübadele Rezervuarından Çıktığı An

İşte, birincisi, "nesnenin mübadele rezervuarından çıktığı an” ne demektir? Libby’nin birinci hipotezi bu ânın nesnenin ölüm ânı ile tesadüf ettiği yönündedir. Ölüm ânının tarihçilerin   ilgilendikleri   andan   farklı   olabildiği   şöyle   dursun   (Örneğin,   Firavun’un türbesinden alınmış tahta parçası türbenin inşa edildiği zamandan daha önce kesilmiş olan bir ağaca ait olabilir), nesnenin mübadele rezervuarından çıktığı ânın ölüm ânı ile özdeşleştirilmesinin sadece başlangıçta doğru olduğu açıktır. Bahis konusu, nesnenin ölümündan sonra KARBON MÜBADELESİNİN BİTMEDİĞİDİR. Başka şekil alarak sadece yavaşlıyor ve bu faktörü göz önünde bulundurmak lazım. Organizmanın ölümünden sonra, gövdesindeki radyokarbonun oranın değişmesine yol açan en az üç süreç bilinmektedir, bkz. [110], s.31:

  # organik numunenin çürümesi,
# başka karbon ile izotop mübadelesi,
# karbonun etrafındaki ortamdan emilim.

M.C. Eytkin, “çürümenin tek mümkün olan türü karbon oksiti veya dioksitinin oluşmasıdır. Ama bu süreç önemli değil, çünkü bu, karbonun çıkışıyla ilgilidir” diye yazıyor [986], s.149. Galiba, M.C. Eytkin karbon izotopları oksidasyonu eşit hızla geçtiği için radyokarbonun oranının değişmediğini kastediyor. Ancak, başka bir yerde şöyle diyor: “С14 kimyasal olarak С12’ye eşit olduğu halde, onun daha büyük olan atom ağırlığı doğada yer alan süreçlerin sonuçlarını kesinlikle etkiliyor. Atmosferik karbonik asit ile okyanusun karbonatı arasındaki mübadele mekanizması, karbonatlarda С14’ün biraz daha büyük (yüzde 1,2’si) konsantrasyonuna neden olmaktadır. Tam tersine, atmosfer karbonik asitin Dünya’nın bitkisel çevresinde  olan  fotosentezi,  С14’ün  biraz  daha  düşük  ortalama  (yüzde  3,7’si) konsantrasyonuna yol açıyor” [986], s.159.

Craig Harmon mübadele rezervuarının değişik parçalarındaki karbon ve radyokarbon dağılımı tablosunu göstermektedir [1080] ve [986], s.143.

  Radyokarbon miktarı trilyon ton Parçalanmanın etkisi C14 için
Atmosfer 0,64 1,037
Dünya'nın Biyosferi (canlı) 0,30 1,000
Hümüs 1,10 1,000
Deniz Biyosferi 0,01 1,024
Denizde Eritilmiş Organik 2,72 1,024
Maddeler
Denizdeki İnorganik Maddeler
35,40 1,049

Sonuç olarak, RADYOKARBONUN EN AZ MİKTARI BİYOSFER VE HÜMÜSTE VE EN BÜYÜK MİKTARI İNORGANİK MADDELER VE DENİZ SUYUNDA BULUNUR.

Kitapta [110] karbon izotoplarının çürüme süreçleri sırasındaki oksidasyon hızları arasındaki farkların ne olduğu sorusu söz konusu değildir, ama yukarıda verilmiş veriler bu farkın   oldukça   dikkat   çekici   olduğunu   düşünmemize   yol   açıyor.   Herhalde,   karbon oksidasyonu süreci atmosfer gazından fotosentez sürecine ters süreçtir ve zaten C14  izotopu C12 izotopundan daha hızlı (veya daha büyük ihtimalle) oksitlenmelidir. BU NEDENLE, ÇÜRÜMEKTE     OLAN     (VEYA     ÇÜRÜMÜŞ     OLAN)     NUMUNELERDEKİ C14 RADYOKARBON KONSANTRASYONU AZALMALIDIR. DOLAYISIYLA BU ÖRNEKLER GERÇEK YAŞLARINDAN DAHA “ESKİ” OLUYORLAR. Bu, “numunelerin gerçek durumunu tahrif eden yaşlanmasına” yol açan mekanizmalardan biridir. Ve önceki bölümdeki somut örneklerde gördüğümüz gibi, bu tür “yaşlanma” gerçekten gözlenir ve radyokarbon tarihlemelerinin çok büyük tahrifine yol açar.

Öyle görünüyor ki, numuneler ile mübadele rezervuarı arasındaki karbon mübadelesinin diğer olanaklarını NİCEL OLARAK ÖLÇMEK ASLINDA ZORDUR. “Kömürleşmiş organik madde ve tahtanın en atıl olduklarına inanılır. Kemiklerin belli kısımlarında ve kabukların karbonatlarında, tam tersine, izotop kompozisyonunda sık sık değişiklik gözlenir” [110], s.31. OLASI KARBON MÜBADELESİNİN SAYIMI BÖYLECE PRATİK OLARAK MÜMKÜN OLMADIĞI İÇİN ÖLÇÜMLERİ SIRASINDA BU ALIŞVERİŞ NEREDEYSE GÖRMEZLİKTEN GELİNMEKTEDİR. Radyokarbon ölçümlerinin standart teknikleri, en iyi ihtimalle, numunenin gereksiz karbondan temizlenmesini ve numunenin olası kirlenmesinin nedenlerini açıklamaktadır. Mesela, S.V. Butomo kömürlenmiş organik madde ve iyi korunmuş (?! – A.F.) tahtanın oldukça güvenilir olduğu açıklamasıyla yetinmişti [110], s.31.

M.C. Eytkin ekliyor: “Herhangi bir numune ile çalışırken, onu yabancı kökler ve liflerden iyice temizlemek ve tortu karbonatlarını eritmek amacıyla asit ile işlemek gerekir. Hümüsü çıkarmak için numune, alkali mahlûlü ile yıkanabilir [986] s.149.

Kimyasal temizlemenin radyokarbonun numunedeki oranını değiştirip değiştirmediğinin   o   zaman   sorulmadığına   dikkat   çekelim.   Ama   tam   o   zamanlarda, radyokarbon yönteminin “güvenilebilir ölçüde tarihsel kronolojiyi doğruladığı” açıklandı.

 

16.5 Radyokarbonun Mübadele Fonundaki Oranının Değişmesi

Libby’nin İKİNCİ HİPOTEZİ radyokarbonun mübadele fonundaki oranının zaman geçtikçe değişmediğidir. Bu hipotez, tabii ki, yanlıştır ve radyokarbonun mübadele fonundaki oranını zamanla etkileyen efektlerini göz önünde bulundurmak lazımdır. Dünya’daki toplam radyokarbon  miktarının  yukarıdaki  tahminlerinden,  çağdaş  numunede  0,8x1012   normal karbon atomuna karşılık bir radyokarbon atomunun bulunduğu sonucu çıkmaktadır. Bu demektir ki, 1 gram doğal karbonda bir dakikada ortalama 15 parçalanma oluyor [986], s.143. Bu nedenle, eğer nesnenin ölümü anında radyokarbonun mübadele rezervuarındaki oranı modern oranından yüzde 1 farklı olduysa, bu numunenin yaşı hesaplanırken ortalama 80 yıllık hata oluşacak, yüzde 2 160 yıllık hata verecek v.b. (!). Yüzde 10’luk sapma yaşta 800 yıllık hata verecek ve daha büyük sapmalarda bu kural bozulacak ve örneğin numunenin yaşı hesaplanırken yüzde 20’lik sapma 1600 yıllık değil artık 1760 yıllık hataya yol açacak v.b.

Radyokarbonun, mübadele rezervuarından çıktığı andaki eski numunelerdeki oranı, ancak, radyokarbonun çağdaş numunelerdeki oranı ile karşılaştırılması ve radyokarbonun numunelerdeki oranını zaman geçtikçe etkileyen bazı etkilerin göz önünde bulundurulması yöntemiyle saptanabilir. M.C. Eytkin radyokarbonun mübadele rezervuarındaki oranını etkileyen şu bilinen etkileri işaret ediyor.

  a) Kozmik ışınım yoğunluğunun değişmesine göre radyokarbonun oluşma hızının değişmesi;
b) Mübadele rezervuarının boyutunun değişmesi;
c) Mübadele rezervuarının farklı parçaları arasındaki karışımın son hızı;
ç) İzotopların mübadele rezervuarındaki ayrışması.

M.C. Eytkin doğru şekilde açıklıyor ki, “(a) ve (b) maddeleri ile ilgili belirli verilerin, TARİHLERİ DİĞER YÖNTEMLERLE KESİN OLARAK SAPTANMIŞ OLAN NUMUNELER  ÜZERİNDEKİ  ÖLÇÜMLER  DIŞINDA  HERHANGİ  BİR  BAŞKA ŞEKİLDE ELDE EDİLMESİ ZORDUR.” [986], s.153. Böylece, son derece önemli bir şart ortaya çıkar. Fizikçilere, “radyokarbon skalasının” doğru kalibrasyonu için tarihler hakkında, başka kaynaktan alınmış gerçek bilgiler gerekmektedir. Tarihçilere güvenerek, tarih ders kitapları ve kronolojik tablolardan tarihler alıyorlardı. Fizikçilerin yanıltıldığı ortaya çıkıyor. Başından itibaren, radyokarbon yönteminin temeline tarihsel numunelerin hep aynı Skaliger kronolojisi konulmuştu. Onun yeniden yapılandırılması, kaçınılmaz olarak, en azından radyokarbon tarihlenmesinın temelinde yer alan bazı kavramların değişmesine yol açacaktır.

Sonra bir de kaydetmek lazım ki, radyokarbonun mevcut konsantrasyonunu değiştiren iki modern etki daha vardır. Bunlar, radyokarbonun termonükleer bombaların deneysel patlamaları nedeniyle artışı ve içlerindeki radyokarbon miktarının, yakıtların çok eski olması nedeniyle çok az olması gereken petrol ve kömür gibi fosil yakıtların yakılması yüzünden (“Suess efekti") azalmasıdır. Radyokarbonun oluşum hızının değişmesini, bkz. madde (a), birçok araştırmacı değerlendirmeye çalışmıştı. Örneğin, Kraue güvenilir olarak tarihlenen vesikaları araştırmış ve radyokarbon tarihlemesi sırasında ortaya çıkan hata ile Dünya’nın magnetik alanının değişmesi arasında bir korelasyon olduğunu göstermiştir   [1082] [110], s.29. Karşılaştırmanın yapılması için orada sekoya ağacının yıllık tabakalarının ölçülmesinin sonuçları gösterilmiştir [110], s.29, [1480].

İzafi aktivitenin ortalama aktiviteye karşı, M.S. 600 yılından bugüne kadar artı eksi yüzde 2’lik sınırlarda değiştiği düşünülüyor. Bir de, azami değişimler her 100-200  yılda ortaya çıkmıştır [110]. Yine, "Radyokarbon skalasının" yaratılmasında Skaliger kronolojisine göre M.S. 600 yılına kadar tarihlenen ve belki daha eski olan vesikaların kullanıldığını görüyoruz. Ama biz zaten, XIII–XIV. yüzyıllardan önceki döneme başvurulduğunda bu kronolojinin  güvenilmez  olduğunu  biliyoruz.  Fizikçiler,  bir  kez  daha,  Skaliger  tarihine güvenip yanıltılmışlardır.
BÖYLECE, RADYOKARBON TARİHLEMESİ AYNI YANLIŞ SKALİGER KRONOLOJİSİNE DOLAYLI BİÇİMDE DAYANMIŞ BULUNUYOR. Radyokarbon tarihlemesinin temellerinin ondan “ayrılabilmesi” için sadece gerçekten güvenli olarak tarihlenen tarihlerine dayanmak gerekir. Ama anladığımız kadarıyla, böyle güvenli nesnelerin yaşları 500–600 yıldan fazla olamaz, çünkü onlar zamanımızdan sadece XIV. yüzyıla kadar olan aralığa yayılır. Böylece, radyokarbon yönteminin tüm kalibrasyon çalışmasının tekrar yapılması gerekmektedir. Ve fizikçilerin peşinen hangi sonuçlara ulaşacakları da pek açık değildir.

"Herhalde kozmik ışınımının değişiklikleri daha önce olmuştu ama sürelerinin kısa olmasından ötürü bu dalgalanmaların etkilerini GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURMAK ZORDUR. Radyokarbonun izafi aktivitesinin hesaplanan değerinin denk düşmesine, deniz tortularının birbirinden bağımsız karbon ve iyon yöntemlerine göre hesaplanan yaşlarının uyuşmalarına dayanarak, son 35000 yıllık sürede kozmik ışınımın yoğunluğunun artı eksi yüzde 10–20 sınırlarında olduğu ve değişmediği düşünülebilir” [110], s.29. Hatırlatalım ki, yüzde 20 sınırındaki “sebati”, numunenin yaşının hesaplanmasında 1760 yıllık hatanın olması anlamına geliyor! 35.000 yıl ile karşılaştırıldığında bu, tabii ki çok değildir. Ama mesela, “antik” tarih etrafındaki sorular için bunlar çok büyük tarih dalgalanmalarıdır. Ve biz zaten “Antikçağ’ın” radyokarbon tarihlemesinin ve Skaliger kronolojisinin sonuçları arasındaki bin ya da iki bin yıllık farklılıkların örneklerini verdik. Yani, fizikçilerin belirttikleri artı veya eksi yüzde 20’lik dalgalanmalar bir teori değil, bir gerçekliktir.

Amerika'da,    yani    “klasik     antikçağ”dan    uzakta    bulunan    bölgelerde,    Arizona Üniversitesi ağaç bilginleri Kaliforniya eyaletinin doğusundaki Ak Dağları bölgesinde yaşı 4000 yıldan fazla olan Higori çamının (Pinus aristata) plantasyonlarını buldular. Orada da, birkaç bin yıldır ölmüş olarak duran bu tür bir ağaç bulunabildi [414], s.6. Sanılır ki çapraz tarihleme, yani canlı ağaçların kurumuş ağaçların numuneleri ile zaman açısından karşılaştırılması sonucunda 7117 yıllık dendrokronoloji skalası oluşabilmiştir [1432], [1433]. Ancak, bu Amerikan dendrokronoloji skalası doğru olsa bile, yukarıda söylediğimiz gibi, Avrupa ve Asya “antik” dendrokronolojisine yardım edemez.
[414]’de 7. sayfada, 300 numuneden fazlasının ölçülmesinin sonuçlarına dayanan dendrokronolojik ve radyokarbon yöntemleriyle belirlenen yaşların karşılaştırılması grafiği gösterilmiştir. Numunenin dendrokronolojik yöntemle belirtilmiş yaşı tümüyle doğru sayılırsa (ki bu bizim söylediğimiz gibi, doğru değil) yaşın radyokarbon yöntemiyle belirlenmesinde en büyük hatalar şu değerlerdir:

Dendrokronolojik yönteme göre yaş Radyokarbon yöntemine göre yaş Hata
300
500
800
1500
1900
2700
4000
5000
30
250
900
1600
2100
2400
3500
4300
-270
-250
+100
+100
+200
-300
-500
-700

Ve bundan sonra hata sadece negatif değer alarak artmaktadır.

Bu Amerika verileri şu şekilde yorumlanabilir. Radyokarbonun Amerika Higori çamındaki oranı bu çamdaki radyokarbonun şimdiki oranına göre zaman açısından şu şekilde dağılmaktaydı:

Yıllar Radyokarbonun oranı
1965
1700
1500
1200
100
-700
-2000
-3000
1
1,035
1,031
0,988
0,975
1,038
1,063
1,100

Bundan sonra [414]’ün yazarları 7. sayfada “C14’ün değişimlerinin küresel karaktere sahip olduğu, yani bütün dünyada aynı anda oluştuğu tespit edilmiştir” diye yazıyorlar. Delil göstermiyorlar. Dolayısıyla şu soru yerindedir. Sadece oldukça küçük ve kendine özgü bir coğrafi bölgeden alınmış Amerika malzemesinin analizi sonucunda yapılan hipotezler bütün dünya için hangi gerekçe ile kullanılır?

Ayrıca, [414]’ün yazarları dendrokronolojik ve radyokarbon yöntemiyle belirlenen yaş farklılıklarının, radyokarbonun mübadele rezervuarındaki oranın zaman içindeki varyasyonunun sonucu olduğu neticesine varıyorlar. Fakat buna rakip olan başka bir hipotez oluşturulabilir. Bu hipoteze göre, büyüyen ağaçta halkalar oluştuktan sonra KARBON DEĞİŞİMİ DEVAM ETMEKTEDİR. [414] çalışmasında bu hipotez incelenmiyor bile!

Sonra, [414]’de 4. sayfada, Eski Mısır’ın tarihleri ile radyokarbon yöntemine göre “anlaşılmış” tarihleri arasındaki paralellikle ilgili [1025]’de kurulmuş şema ve bu tarihlerin Avrupa’nın  anıtları  ile  karşılaştırılmaları  gösterilmiştir.  “Bu  şemadan  görünür  ki,  mesela Roma dönemindeki tarihler hemen hemen tesadüf etmektedir, ama Erken Hanedan döneminin tarihleri 500-700 yıla kadar farklıdır” diye yazıyorlar [414], s.7. Ama diğer taraftan, biz zaten yukarıda, en azından bazı “eski” Mısır numunelerinin radyokarbon tarihlemesinin gerçekten sonraki Orta Çağ tarihlerini verdiklerini gösteren veriler sunduk.

1964 yılında Japonya’da, Kigoshi, yaşı 1890 olan kart Japon sedirinin halkalarındaki C14 konsantrasyonunun kesin ölçümlerini yapmıştır [567] s.172. Bu veriler yine Avrupa dendrokronolojisi ve Avrupa radyokarbon skalası için çok az bilgi verebilir. Bu çalışmanın sonuçları Amerika kıtasının küçük bir alanında elde edilen sonuçlardan biraz farklıydı, fakat M.S. 1000 yılı civarındaki radyokarbon konsantrasyonunun çağdaş orandan ortalama yüzde 2 az olduğu ortaya çıktı [567]. Görünüşe göre, bu sonuç Japonya'daki küçük bir bölgeye aittir.

Mübadele rezervuarının değişmesi, yukarıdaki (b) maddesine bakınız, aslında deniz seviyesindeki dalgalanmalar ile belirlenir. Libby deniz seviyesinin 100 metre düşüşünün mübadele rezervuarının boyutlarını yüzde 5 azalttığını iddia etmiştir [986], s.157. Üstelik eritilmiş karbonatın konsantrasyonu, sıcaklığın, mesela, donma sebebiyle düşmesi yüzünden azaldıysa karbonun mübadele fonundaki toplam azalması yüzde 10’a ulaşabilirdi. Ama anlamalıyız ki, burada söz konusu olan, sınanmasının bugün son derece zor olduğu bazı hipotezlerdir. Ve bu sınama, kaçınılmaz biçimde, diğer hipotezlere dayanır. Ki, onları doğrulamak aynı derecede zordur.

Karışım hızı ile ilgili, (g) maddesine bakınız, mevcut veriler bir derecede çelişkilidir. Örneğin, Ferguson ağaçların halkalarının (yine yeryüzündeki küçük bir alanda) radyoaktivite araştırmasına dayanarak karışımın oldukça hızlı olduğunu ve karbon gazı molekülünun rezervuarın başka kısmına geçmeden önce atmosferde bulunmasının yedi yıldan daha fazla zaman aldığını tahmin ediyor [986], s.158. Diğer taraftan, hidrojen bombalarının testleri sırasında  yaklaşık  yarım  ton  radyokarbon  yaratılmıştır  ve  bu,  dünyadaki  radyokarbonun toplam 60 tonluk ağırlığını çok az etkiliyor. Ancak, 1959 yılında numunelerin aktivitesi YÜZDE 25 ARTTI, 1963 YILINDA İSE BU ARTIŞ YÜZDE 30’A ULAŞMIŞTIR. Bu, düşük karışım hipotezini desteklemektedir.

Pasifik Okyanusu'ndaki su, Suess’e göre, yaklaşık 1500 yıl içinde tümüyle karışıyor ve Atlantik Okyanusu'ndaki su, E.A. Olson ve U.S. Breker’e göre, 750 yıl içinde karışıyor [480], s. 198. Ancak, sıcaklık okyanustaki suyun karışmasını çok etkiliyor. Yüzeydeki ve derindeki suların karışma hızının yüzde 50 oranında artması radyokarbonun atmosferdeki konsantrasyonunun yüzde 2 oranında azalmasına yol açacaktır.

 

16.6. Canlı Organizmalardaki Radyokarbon Oranının Değişimi

Libby'nin ÜÇÜNCÜ HİPOTEZİ organizmadaki radyokarbon oranının TÜM DÜNYADA BÜTÜN ORGANİZMALAR İÇİN AYNI, yani enleme ve bitkinin türüne bağlı olmadığı şeklindedir. Bu hipotezi doğrulamak amacıyla Anderson (Chicago Üniversitesi) detaylı ölçümler yapmış ve radyokarbonun oranının, beklendiği gibi, değiştiğini tespit etmiştir [480], s.191.


-----------------------------------------------------------------------
Numuneler                               Jeomagnetik    1 grama göre
                                           enlem      parçalanmaların
                                                      dakikadaki sayısı
-----------------------------------------------------------------------
Gümüş göğünarı (Yukon) .................60 derece (N)   14,84 +/- 0,30
Norveç ladin (İsveç) ...................55 derece (N)   15,37 +/- 0,54
Ladin (Chicago) ........................53 derece (N)   14,72 +/- 0,54
Dişbudak ağacı (İsviçre) ...............49 derece (N)   15,16 +/- 0,30
Hanımeli yaprakları (ABD) ..............47 derece (N)   14,60 +/- 0,30
Çam dalları (ABD, deniz seviyesinden
3,6 km yukarıda)........................44 derece (N)   15,82 +/- 0,47
Funda (Kuzey Afrika) ...................40 derece (N)   14,47 +/- 0,44
Meşe (Filistin) ........................34 derece (N)   15,19 +/- 0,40
Bilinmeyen ağaç (İran) .................28 derece (N)   15,57 +/- 0,31
Mançurya dişbudak ağacı (Japonya) ......26 derece (N)   14,84 +/- 0,30
Bilinmeyen ağaç (Panama) ...............20 derece (N)   15,94 +/- 0,51
"İroko excelsa" tahtası
(Liberya)...............................11 derece (N)   15,08 +/- 0,34
Sterculia (Bolivya, deniz seviyesinden
2,7 km yukarıda)........................1  derece (N)   15,47 +/- 0,50
Abanos ağacı (Marshall adaları..........0  derece       14,53 +/- 0,60
Bilinmeyen ağaç (Seylan) ...............2  derece (S)   15,37 +/- 0,49
Okaliptus (Avustralya) .................45 derece (S)   16,31 +/- 0,43
Fok yağı (Antarktika) ..................65 derece (S)   15,69 +/- 0,30
--------------------------------------------------------------------

Böylelikle, radyokarbonun coğrafi konumuna ve ağaç türüne göre çağdaş aktivitesi dakikada 14,03 parçalanmadan (Kuzey Afrika’daki funda) 16,74 parçalanmaya kadar (Avustralya’daki okaliptus) değişiyor. Bu, radyokarbonun oranının ortalama değerinden artı veya eksi yüzde 8,5’lik sapma veriyor. Libby, “o zamandan bu tarafa geçen 10 yıl içinde bu veriler çürütülmedi. Yüzey sularının eski karbonun büyük miktarını eritip götürdükleri ve böylece С14’ün oranını atmosfer – biyosfer – okyanus sistemine özgü olan ortalama değerine nispetle azalttıkları karbonat kaya gelişme bölgeleri istisna olarak ortaya çıkıyorlar. Ancak böyle vakalarla nadiren karşılaşılıyor (? – A.F.) ve bunlar kolayca kaydedilebiliyor” [480] diye yazıyor.